''Açılış maçları daima sıkıcı geçer'' klişesini doğrularcasına , bu maçın açılış maçına denk gelmesi güzel oldu.. Sıkıcı bir İtalya - Fransa maçı izlemek kupada izlenebilecek en güzel maçlardan birisini daha açılış aşamasında kaybetmek anlamına gelirdi..Çünkü takımların isimleri ne olursa olsun açılış maçları gerçektende sıkıcı geçiyor.. Bu nedenle ister açılış maçında ister finalde karşılaşsınlar daha en başından zevksiz geçeceği belli olan bir maçın açılış olarak oynanması güzel geçmesi mümkün başka bir maçın kurban olmasını önledi.. Çek Cumhuriyeti ekol olarak bildiğimiz oyun tarzını tamamen değiştirmiş.. Yunanistan'ın 2004 yılında başardığı işin formülünü sihirli bularak kendi kimyasını bozan takımlar kervanına eklenmiş.. Sert savunma , önce gol yememe düşüncesi, tek forvetle ilerde kontraatak aramak , savunma ile orta saha arasında topu gezdirip oyunu soğutarak uyutucu bir futbolla gol aramak , atamazsam bile kesinlikle yemeyeyim sonuçta kazanan ben olurum biçiminde şekillenen ve pozitif güzel futbolla asla bağdaşmayan mental yapı.. Avrupa şampiyonlarında savunma yapan ve az gol yiyen takım şampiyon olur şeklinde pompalanan Otto Rehagel zihniyeti yunan takımının kimyasına uyan ordaki oyuncu tipiyle uyumlu, sınırlı yeteneklerini fiziksel dirençle kapatabilen kısıtlı oyuncular için biçilmiş kaftandı ancak bu doku her takıma uymaz.. Nitekim oyun tarzını tamamen değiştiren Çekler, yıllardır herkese keyif veren, pozitif, teknik beceriye dayalı, estetik öğelerle dolu hücum futbolu anlayışını bir tarafa itip , katı bir savunmayla sevimsiz bir futbol oynadı.. Kendilerince haklı gerekçeleri var elbet. Nedved yok, Rosicky yok, Karel Poborsky önderliğinde yakalanan o altın jenerasyon yoki Patrick Berger yok ,Milan Barros çoktan tarih olmuş gibi.. Kısacası Çek takımının beyni , 10 numarası, oyunu okuyacak, yönlendirecek , saha içinde B planını uygulayabilecek, alternatif üretebilecek yeteneği yok.. Çok ağır bir tank görünümü sergileyen ve modern futbolun ışık hızında ilerleyen döngüsünün atık çok gerisinde kalarak nostaljik bir tek forvet tipi çizen Jan Koller'in gol atabilmesi nerdeyse imkansız.. Bu şartlar altında ev sahibi olmanın verdiği gazla saldırarak, atak oynuyarak, topu ayaklarından hızlı çıkararak, hücumu düşünen, oyuna tempo kazandıran , rakibine göre daha istekli bir tablo çizen bir İsviçre izledik.. Oyunun büyük bölümüne hakim olan takım İsviçre'ydi.. Kubilay Türkyılmaz,Stephan Chapusiat hatta Adrian Knup gibi yetenekleri artık yok ama yeni nesille daha pozitif bir restorasyona gitmişler , sıkıcı futbollarını sadece fizik güce dayalı savunma anlayışlarını değiştirip, gol atmak için oynayan pozitife yakın bir takım olmuşlar.. Bireysel yetenek ve yaratıcı - teknik oyuncu eksiklikleri olmasa Çek Cumhuriyeti'ni yenebilirdi İsviçre.. 3 Türk oyuncu ; Gökhan Inler,Eren Derdiyok,Hakan Yakin İsviçre'nin teknik kapasiteye sahip ( ki onlarda oldukça yetersiz) isimleri olarak göze çarpıyorlar.. İki takımın durumunu anlattım.. Maç üzerine akılda kalan pek bir pozisyon yok.. İsviçre'nin uzaktan şutlarla Petr Cech'i yoklaması, elle oynama itirazında bulundukları bir an Cech'ten dönen topa vuruşlarının direkte patlaması , cılı gelişen doldur boşaltlar hariç orta alanda itiş kakışla geçen bir maç ve futbolun cilvesi gereği atamayana atarlar kaidesinin işleyerek , savunmanın kademe hatası sonucu topu önünde bulan Vaclav Sverkos'un attığı tek golle Çeklerin galibiyete uzanması.. Maç harici trajedi ise belki mağlubiyetten çok daha büyük bir darbe vurdu İsviçre'ye.. Takımın Barnetta ile birlikte her şeyi olan adam Alexander Frei maçın ikinci yarısında sakatlanarak turnuvayı kapattı.. Kader maçı olan , tamam mı? devam mı? maçında çarşamba günü grubun bir diğer yaralı takımı olan Türkiye'ye karşı forma giyemeyecek.. İsviçre futbol kamuyounda bu sakatlık ve erken vedanın takımında vedası anlamına geldiği yönünde oldukça kuvvetli bir görüş mevcut.. Son bir sözde Çek Cumhuriyeti'ne..'' Biz savunma yaptık kazandık hep böyle gider, iyi oynuyorduk kazanamıyorduk demek formül kötü oynayıp kazanmakmış'' diye düşünmesinler.. Ne yapıp edip özlerine dönsünler.. Yeteneklerine, ekollerine, mazilerine yakışan daima pozitif hücum futbolu, göze hoş gelen, seyir zevki olan oyunun özüne ihanet etmeyen oyundur.. Maçın yıldızı benim için Çek Cumhuriyeti'nin 7 numaralı oyuncusu Libor Sionko'dur.. Sıkıcı geçen maçın kıpırdayan, estetik çaba harcayan, çalım atan, fuleli depara kalkan, adam geçen, ayağa düzgün pas yapan , 90 dk ileri geri çalışan belkide tek adamıydı.. Önümüzdeki maçlardada gözüm Sionko'da..
8 Haziran 2008 Pazar
Kaydol:
Kayıt Yorumları (Atom)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder