30 Haziran 2008 Pazartesi

Love Is A Losing Game

for you i was a flame
love is a losing game
five story fire as you came
love is a losing game..

why do i wish i never played
oh what a mess we made
and now the final frame
love is a losing game...

played out by the band
love is a losing hand
more than i could stand
love is a losing hand...

self professed... profound
till the chips were down...
know you're a gambling
man love is a losing hand..

though i'm rather blind
love is a fate resigned
memories mar my mind
love is a fate resigned...

over futile odd
sand laughed at by the god
sand now the final frame
love is a losing game...

The End : İspanya Şampiyon

1 ay süren bir rüyaydı..Hiç uyanmak istemediğimiz.. İçinden ay yıldızlı düşler geçen..Belki bizler için; düş yarıda kaldı , en tatlı yerinde uyandık uykumuzdan, biz olabilirdik düşüncesi kemirdi beynimizi, dün akşam finali izlerken bir yumru geldi oturdu midemize ama bu kupa şüphesiz,bugüne kadar gördüğümüz en güzel futbol düşlerinden birisiydi.. Hakeden kazandı..Bir turnuva sonrası bunu söylemeyeli uzun zaman olmuştu, bu turnuvanın en güzel yönlerinden birisi belki de bu oldu.. En basit anlatımla İspanya bu turnuvanın en güzel top oynayan takımı olarak şampiyon oldu..Finalde Almanya'yı, El Nino Torres'in 33. dakikada attığı golle geçtiler..Turnuvanın dünya futboluna verdiği mesaj futbolun yeniden eski günlerine dönüş sinyallerini saçmasıydı.. Neydi o eski günler? teknik kapasitesi yüksek, seyir zevki sunan, estetik kalitesi gelişmiş, bireysel yetenekleri fazla , yaratıcı oyunculara sahip takımların, Kuzey avrupa ülkelerinin, Yunanistan'ın ,turnua boyunca sadece bir galibiyet alabilen İtalya'nın hatta bu turnuva için Domenech faktörünün de olumsuz etkisiyle en kısır ve zevksiz takımı olan Fransa'nın önünde galip gelmesiydi.. Euro 2008 hücumu, golü, çalımı düşünen, kazanırken görsel keyif vermek isteyen kısacası oynatmamak değil oynamak isteyen takımların turnuvası oldu..
Final maçında Almanya 1 hafta boyunca aralıksız oynasalar yinede İspanya'yı yenemezdi.. Schweinsteiger,Podolski ve Ballack dışında yaratıcı oyuncuya sahip olmayan, oyuna insiyatif alarak ekstra katkıda bulunabilecek alternatifi olmayan, bu üçlü dışında düz oyunculardan kurulu bir takım olan Almanya, finale kadar gelip şampiyonluğa ortak olduysa bunu oynadığı fubolla değil, ekolü ve turnuva alışkanlığı nedeniyle gerçekleştirmiştir.. 2004 yılında krize girip kitlenen, Yunanistan'ın seyir zevki çok düşük sıkıcı sert savunma futboluyla kazandığı şampiyonlukla ; ''güzel oynamak önemli değil, kazanmak önemli gibi'' çok tehlikeli bir mantığın tohumlarını avrupa futbol sahalarına eken, defansif anti futbol ekolübu turnuvada iflas etti..Futbolu gerçekten seven herkes için kuşkusuz en güzel tarafı buydu..Hollanda vs İtalya , Hollanda vs Fransa,Türkiye vs Çek Cumhuriyeti, Türkiye vs Hırvatistan, Türkiye vs Almanya, Rusya vs Hollanda, Rusya vs İspanya gibi maçlar, ömür boyu arşivimizde saklayacağımız, unutulmaz futbol klasikleri arasına girdiler...Futbol romantiklerinin takıntılı olduğu stil, ayağa bol pas, çalım, araya atılan estetik toplar, bol hücum organizasyonu, bireysel yeteneklerle yoktan var edilen pozisyonlar.. İspanya oynadığı tüm maçlarda nakış gibi işlediği forvet hattını orta sahasındaki sanatçı futbolcularının uyumuyla bütünleştirdi.. Savunmada Ramos ve Puyol makine dişlileri gibi çalışırken, gol kralı David Villa, Silva, Fabregas, Torres, İspanya'nın Aurelio'su denilen Senna , turnuvanın belkide en iyi orta saha oyuncusu İniesta , Rüştü'ye ''topa boşa çıkmama '' dersleri vermesi gereken, çeyrek finalde İtalyan'ların Buffon markasını penaltılarda yenmeyi başaran , Van Der Sar ile birlikte turnuvanın en iyi kalecisi Casillas ve tüm bir takım ... Hepsi ''bu kadro bu sefer başarabilir '' öngörüsüyle kendilerine yüklenen misyonun hakkını vererek kazandılar bu kupayı...

29 Haziran 2008 Pazar

Gece ve Şehir Notları

#Sahalarda Görmek İstediğimiz Hareketler Hamle II - Futbol Müzikleri Gecesi; Tan Morgül ve Barış Karacasu kaptanlığında, Tünel Leyla'da gerçekleştirildi.. Cihangir'den taşındıkdan sonra Leyla pek ferah havasına ve müdavimlerinin oluşturduğu aile ortamına karşın sanki eksilmiş bir tarafı yarım kalmış gibi geliyordu bana, öyle değilmiş.. Dün gece Plazma'da futbol belgeselleri, kısa futbol filmleri , Barış Karacasu ve Tan Morgül'ün binbir emekle , kılı kırk yararak, deliye posteki saydırırcasına arayıp bulduğu ve futbol aşıkları için hazırladığı orjinal futbol kayıtları, maç anlatıları, eski arşivler, Abidin Dino'nun yönetmenliğini yaptığı ve Türkiye'de ilk defa gösterilen 1966 dünya kupası belgeseli eşliğinde yaşanan görsel ve işitsel futbol ziyafeti futbol ve müzik dolu bir gece yaşattı bizlere, etkinlik Leyla'nın ruhuna ruh kattı.. Mekanın girişine asılan St.Pauli-Celtic orjinal atkısı, Liverpool formaları,Futbol T-shirtleri,St.Pauli,Celtic,Türkiye tribünleri,Türkiye'de İnternet ve futbol konulu tartışmalar,Fanzin alemlerine dair mavralarla dolu ufak toplantılar,her bakımdan verimli bir sohbet ve fikir alışverişi ortamı oluşturdu bu organizasyon.. Bunun bir ilk olarak gerçekleştirilmesi gelecekte gelişerek büyüyecek olan bir serininde sinylidir umarız..Bu ekipten hiç kesilmeyen bir üretimle, süreklilik bekliyoruz, umut ediyoruz.. Menüde neler yoktu ki; Manu Negra – Santa Maradona, Don Fardon – Belfast Boy, Die Prinzen - Olli Kahn... Batracios – Futbol, Five – Keep On Moving, Maryla Rodowicz – Futbol, Three Lions – Football is coming Home... Urfalı Babi – Bastır Ankaragücü, Kutlu Payaslı – Eskişehirspor Marşý, Yıldırım Gürses – Son Maç, Tanju Okan, Dolmuş Maça... 1860 München, Atletico De Madrid, Boca Juniors, Celtic, Dinamo Kiev, Dinamo Tiflis, Fiorentina, Real Sociedad, St. Pauli, Vaduz ve daha nicelerini dinlerken hayatımızın en güzel futbol ve bira keyfi akşamlarından birisine ev sahipliği yaptı Tünel... Cumartesi gecemize anlam katan futbol aşıklarına , açık radyo libero kültünün fenomeni Tan Morgül'e, Barış Karacasu'ya , sohbetleriyle renk katan ve o güzel sohbeti bizlerden esirgemeyen Bağış Erten ile İletişim yayınlarının cefakar dinamosu , şekerspor çelik çekirdek Kıvanç Koçak üstada sevgilerle...

#Uzun zamandır uğrayamadığım, bir dönem yaşam kolonimiz haline gelen, masalarında klanlaştığımız, Beyoğlu James Joyce Irish Pub özletmişti kendisini..Mekan bu yazda; her gece ayrı bir konseptle devam ediyor yoluna.. klasik folk, İrlanda müzikleri gecesi , çarşamba ve cumartesi gecelerine özel gruplar, klasik u2 clup canlı müzik akşamları ve nice zengin sürprizle hala beyoğlu insanlarının nevi şahsına münhasır yaşam alanı olmayı sürdürüyor...Kesintisiz biçimde sürdürülen ve artık mekanla özdeş hale gelen (ki bir Pub'un olmazsa olmazıdır) Canlı Rugby ve Futbol maçları yayınları aynı hızda devam etmekte.. Euro 2008 bu akşam sonlanırken final maçını izlemek için Pub ortamı arayanlara tavsiyedir..Turnuva bittikten sonrada Mekanda futbol bitmeyecekmiş.. Yaz boyunca Skysports'dan orjinal anlatımlı Premier League ve ada futbolu yayınlanmaya devam edecek.

#Life Roof; klimalarındaki sorunu çözsün artık..Küresel ısınıyoruz kardeşim.. İçersi cumartesi akşamları fuul çekerken merkezi klimanın etkisi nerdeyse sıfıra iniyor.. Çırılçıplak oturası geliyor insanın içerde..Capri ve incecik bir t-shirtle bile afaganlar basabiliyor sizi..Oysa mekan Pera'nın bir çok mekanının yaşadığı ara dönüşüm sürecindeki aşamayı krize girmeden başarıyla atlattı ve kitlesini kaybetmedi..Yeni işletmeciler, personel, barmaid ve barmenler eski sıcak havalarını korudular.. Bodyguard'ın tatlı dillisi makbuldür bu alemde, müşterinin halinden anlayanı, muhabbet edeni kasılmayanı makbüldür.. Uzun apaçi saçlarıyla Life'ın bodyguardı bu özelliklere sahip,bizde tayfa olarak bu nedenlerle tutuyoruz kapıdaki adamı.. Babür'ler işletmeciliği bıraktı, kapıdan bodyguard Volkan çekildi , mekan eski havasını kaybedebilir kuşkusuyla şöyle bir sarsıldı ama hem müzik kalitesi, hem çıkan grupların sahne performansı hala 10 numara.. Klima sorunu ve kalabalığın mekan içerisinde bir türlü sabit bir Location'a yerleşemeyerek saha sola savrulması hariç pek bir noksanı yoktu, ne zamandır uğramadığımız Life'ın.. İtiş kakış sorununa belki yeni bir dekorasyon alternatifi çözüm olabilir.. Sahnenin ve barın yerinin ufak değişikliklerle kaydırılması, orta kısımda daha fazla alan açılması gibi..

#Lale İşkembecisi; kelle paça sorununu çözmüş..Sabaha karşı alkol seanslarının üstüne ayılmak için her daim gittiğim mekanda, zaman zaman sadece işkembe buluyordum.. Damardan,Şırdan,Tuzlama her zaman ayrılmaz üçlüdür midemizde ayrı mesele ama Kelle Paça devirmeden rahat etmez benim bünyem.. Bu nedenle çorba içmeden çıktığım oluyordu Lale'den..Sorun çözülmüş, mekanda her saat kelle paça çorbası bulunabiliyor artık.. Etlerin taneleri yumruk kadar.. Tam sevdiğimiz gibi.. Çorba'mı içtik doyasıya etmi yedik anlamadık dün.. 2 tabak tepeleme çorba fiyatına karşın her türlü hakediyor övgüyü.. Porsiyonlar dolu dolu, malzemeden kaçmıyor Lale tıpkı Tuzlama konusunda Apik fenomeniyle yarışır hale gelerek haklı olarak elde ettiği şöhret gibi, sabah 04.30'da karar verdik ki ; kelle paça alanında da tekel olma yolunda ilerliyor Lale.. Markalaştıkça bozulan mekanlara inat, kalitesini kaybetmeden markalaşıyor..

#Mojo için duyduğumuz şikayetlerin ardı arkası kesilmiyor.. Mekanın işletmecileri çalışanlarına, Bodyguard'larda tavırlarına dikkat etmediği sürece, kalitesine ve canlı müzik konusunda artık oluşturmaya başladığı ekolüne karşın, müdavim kaybetmeye devam edecek gibi gözüküyor Mojo..

# Pera mekanları fikse bağlamış durumda tarifelerini.. Cumartesi mahşeri kalabalıkta, yanınızda York Shire düşesi bile olsa, Live Müzik atraksiyonların tümü için (belirli bir kalite standartı olan mekanlarda) giriş 15 YTL.. Klasik ufak kuponla alacağınız biranıza ve yerli içkinize, Miller, Corona, Budweiser dahil değil..

# Sabırtaşı içli köftecisi; işi iyice ticarete döktükten sonra, markalaşmayı adam kazıklamakla bir tutar olmuş..Kaburga sofrasının alt katına kendi lokantalarını açtılar yetmedi hala yol ortasında devam ediyorlar köfte satmaya.. Eyvallah lezzet 10 numara bizde çok seviyoruz içli köfte meretini ama, fiyat biraz ayıp olmuyor mu? 5 liraya 1 tane köfte satcaklar nerdeyse.. Ulan develide, beytide içli köfte yesek aynı hesaba gelcek nerdeyse.. Sokak ortasında kaldırıma çökmüş köfe yiyoruz 3 küsür lira veriyoruz.. Benim gibi 5 tane yiyen anormal mideli insanlar için 2 bira parasına denk gelir ki , Cumartesi akşamı Pera'da bira her daim daha önemlidir içli köftedir..

Croatian Ultras

Euro 2008 tribünlerinin en kral görüntüsüydü kuşkusuz.. Çeyrek finalde elediğimiz Hırvat'lar, tüm ultras gruplarıyla arz-ı endam gösterirken tribünlerde, şöyle Platini ve Blatter'e doğru , patlatıvermişlerdi pankartı, çaktıkları meşalelerin ardından.. ''Against Modern Football'' yazısının ''E'' harfinin Euro para biriminin simgesiyle yazılması bu turnuvanın tribünlerinden gelen en güzel mesajdı..

28 Haziran 2008 Cumartesi

Fan Markt


Scorpions İstanbul @ 22 Agustos' 08

15 yıl sonra yeniden Türkiye'deler.. “Winds Of Change”,”Still Loving You”“Send Me An Angel”“White Dove”"Big City Nights""Rock You Like Hurricane"”Holiday” ve niceleri..

Milli Takım Taraftarlığının Local Yansımaları

Ulusal takım; kimlik buldukça, böyle karakterli oynadıkça, kendi ekolünü oluşturdukça,finalleri kıl payı kaçırdıkça,kazanma kültürünü toplumun tüm katmanlarına kazandırdıkça, halkıyla barıştıkça, bizler de (hepimiz) avrupa'da; Hollanda'da, İngiltere'de, Almanya'da,İtalya'da görüp, ama bu zamana kadar bir türlü oluşturamadığımız ''ulusal takım taraftarlığı'' bilincini kazanmaya başlıyoruz..Başladık.. Bir futbol takımıyla birlikte , sosyal hayatın aynası tribün kültürüde yeni bir açılım kazanıyor 2008 yazında... Vizyon sahibi bir takım sahada varlığını sürdürdükçe otomatik bir kültürel gelişim sürecinide beraberinde getiriyor.. Bizlerinde vizyonu genişliyor, local boyutta en harbisinden hissettiğimiz ait olma kültürünü turnuvalarda taraf oldukça ulusal boyuta taşımaya başlıyoruz, en azından hepimizin ortaklaşa konuştuğu, üzerinde tartıştığı, beraber heyecanlandığı , birlikte üzülüp sevindiği, hakkını vererek futbol oynayan, peşinden sürükleyen bir takım var ortada.. Local rekabette bu yükselen kalite şüphesiz hepimiz için olumlu etki bırakacaktır..Ligler başlayacak ve elbette işin tadı tuzu, raconu gereği birbirimizi yemeye başlayacağız kısa zaman sonra.. Birbirimizi yerken ortada kaliteli bir şeyler, somut anlamda futbol keyfi görerek yiyelim diyorum...Milli takımın yaşattığı futbol karnavalı havası liglerede yansırsa yerel rekabette ivme kazanabiliriz..Statik olan lig yapımız dinamikleşebilir... Bu keyfi lig ekseninde yaşamamız için bu tip turnuvalara çok ihtiyacımız var.. Semih'in gollerine histeri krizleri geçirir derecede tutkuyla sevinebiliyormuşum demek , fenerlilerin arda'nın gollerine bizim kadar sevinebildiği gibi, bu turnuva uzun zamandır ortalarda gözükmeyen bu ruhunda miladı oldu.. Hepimize bi şeyler öğretti bu turnuva.. ama ucundan, ama kıyısından ama tam ortasından..

Platini Neden Çok Üzgün ?

Euro2008 boyunca Türkiye gol attığı zamanlar, istisnasız her golde, hele çeyrek final ve yarı final maçlarında, kameralar Platini'ye odaklandığında yüz ifadesine dikkat ettiniz mi? ... Asık bir surat , resmen üzüntü ifadesi, hiçbir mimik olumlu jest , kıpırdama hatta insani refleks yok.. Turnuva boyunca bu kupaya damga vurmuş yarı finale kadar yükselmiş bir takıma, yerinden kalkmaya lütfedipte ne bir kutlamada ne bir tebrikte bulundu Platini.Türkiye Fransa'ya yarı finalde gol atsa anlayabilirim Platini'yi.. Kimliğini , konumunu unuttu kendini duygularına kaptırdı derim.. Ama Hırvatistan'a, Almanya'ya , Çek Cumhuriyeti'ne karşı Türkiye gol atınca nedendir bu üzüntü.. Aslında derinlerde, alteregolarda, bilinçaltında özel bir husumet yoksa nedeni bellidir bu tavrın..Mahallenin kötü çocuğu olarak, topun sahibi olduğu için mecburi oynatılan zengin şişman çocukların elinden toplarını aldık.. Oyuna dahil edilecekler listesinde yoktu adımız en derininden dahil olduk.. Şuan sıcak sıcak farkına varamıyoruz ama avrupa futbolunun egemen güçlerinin tüm hesap kitaplarını alt üst ettik.. Futbol ekonomisinin çarkına çomak soktuk. Uzun vadede Platini'nin, Blatter'in bizim yüzümüden uğradıkları zararın somut verilerini daha net göreceğiz.. Tüm bunların sonucunda çok doğaldır mösyönün karalar bağlaması, ağlaması.. Hoş tabi.. Güzel oluyor endüstriyel futbolun egemenlerini böylesine yer ile yeksan görmek. Bi yanda ''hep sol ayağıyla '' oynayan, Boca'nın La Doce setinden inmeyen, tribüncü Maradona , diğer yanda bir zamanların büyük futbolcuları olmalarına karşın günümüzün iş adamları, kapitalistleşen futbolun patronları Platini'ler vs ler.. şu 3. dünya ülkerinin ve güneyamerikalıların turnuva boyunca neden Türkiye'yi desteklediklerini daha derinlemesine düşünmek lazım..

Santa Maradona

Juan ge me champione of the up futbol

juan ge me champione of the up futbol
fuutbol futbol futbol national futbol
ehh futbol futbol futbol0
juan ge me champione of the up futbol

pione of the up futboljuan ge me champione of the up futbol
futbol futbol futbol
national futbol ehh
futbol futbol futbol futbol futbol futbol futbol futbol
eoeoeoeoeo santa maradona
santa maradona
national futbol ehh santa maradona
eoeoeoeoeoe
santa maradona
eoeoeoeoeoe santa maradona santa maradona
futbol santa maradona futbol da gusto maradona
santa maradona da gusto maradona
santa maradona da gusto maradona santa maradona

26 Haziran 2008 Perşembe

Sahalarda Görmek İstediğimiz Hareketler Hamle II - Futbol Müzikleri Gecesi

Start Time:
Saturday, June 28, 2008 at 9:00pm
End Time:
Sunday, June 29, 2008 at 2:00am
Location:
Leyla
Street:
Tünel Meydanı
City/Town:
Istanbul, Turkey


Barış Karacasu show devam ediyor.. İstanbul akşamları futbol müzikleriyle inlemeyi sürdürüyor..
Sahalarda Görmek İstediğimiz Hareketler hamle II // Tan Morgül – Barış Karacasu...

Sandıklar, dolaplar açılsın; koleksiyonlardaki en ilginç, en bulunmaz, en akla gelmez atkılar, formalar kuşanılsın... Tan Morgül ile Barış Karacasu futbol şarkıları ile geliyorlar... Turnuvalar, takımlar, ligler, topçular... yetmiş iki milletin en güzel futbol şarkıları... haydi dolmuş, dolmuş, dolmuş maça...

Manu Negra – Santa Maradona, Don Fardon – Belfast Boy, Die Prinzen - Olli Kahn... Batracios – Futbol, Five – Keep On Moving, Maryla Rodowicz – Futbol, Three Lions – Football is coming Home... Urfalı Babi – Bastır Ankaragücü, Kutlu Payaslı – Eskişehirspor Marşý, Yıldırım Gürses – Son Maç, Tanju Okan, Dolmuş Maça... 1860 München, Atletico De Madrid, Boca Juniors, Celtic, Dinamo Kiev, Dinamo Tiflis, Fiorentina, Real Sociedad, St. Pauli, Vaduz ve daha niceleri... Maç gösterimleri, kısa canlandırmalar... Carlo Zampa’dan gol anlatımları, takım kadroları...

Yalnız, Güzel ve Gönüllerin Şampiyonu Türkiye

Herşeyden önce; keyfini çıkarın... hepimizin torunlarımıza anlatacağı muhteşem bir hikayesi var artık.. inatla, gururla, azimle işlenmiş bir inanç öyküsü... bu turnuva biz olmasak çok renksiz, çok vasat ve heyecansız bir turnuva olurdu.. Bu nedenledir ki tüm 3. dünya ülkeleri, arjantin, brezilya, asya kıtası bu turnuvada bizler kadar Türkiye'li oldular.. Bizler kadar kenetlendiler bu takımla. Platini'nin yüzünden okunan kıskançlığın, attığımız her golden sonra asılan suratının şifresi; Ab ülkesi olmayan bir ülkenin, hep dışarda tutulan mahallenin kötü çocuğunun , mahalle maçının tüm kurallarını yer ile yeksan ederek, topun sahibi olan şişman zengin çocuklarını çalıma dizerek birbir evlerine göndermesinin alt metinlerinde okunmalı...
Futbolu hakkını sonuna kadar vererek, taraflı tarafsız bu oyunla ilgili olan herkesin ayakta alkışladığı bir ulusal takıma sahip olmak muhteşem bir duyguymuş, bunu bize yaşatan tüm oyuncularımızın , teknik ekibimizin, bu işe emek veren malzemecisinden , çaycısına kadar, takımın otobüsünü kullanan şöföre dek hepsinin adını kocaman harflerle, hiç çıkmamak üzere kalbimize kazıdık.. Dün akşam dünya futbolunun en büyük ekollerinden birisini, bunca sakatlık ve eksiğe karşın adeta sahadan silercesine sergilediğimiz futbol, 90. dakikada yediğimiz golle 3-2 kaybederek kaçırdığımız final hatta avrupa şampiyonluğundan bile daha önemlidir.. Bu istikrarı koruyabilirsek elbet o kupalarıda kazanacağız yeterki hep böyle ol Türkiye, hep özlem dolu, hep tutkulu, dirençli...
Çocukluğumuz da ve dahi büyüklüğümüzde -Linerker'ın- söylemesine gerek olmadan bizlerde biliyorduk ki, finaller Almanya için oynanır ve sonunda hep onlar kazanırdı.. Bir zamanlar karşılarına çıkmamızın bile hayal olduğu bir takımı dün kendi sahasına hapsedip, adeta sahadan silmek,çok çok önemli bir dönüm noktasıdır.. üzerinden kaç yıl geçerse geçsin tekrar tekrar izlenip ayakta alkışlanacak bir oyunla hatırlanacaktır ulusal takımımız..çok açık şekilde, gururla söylememiz lazım biz bu turnuvaya damga vurduk.. Dün akşam Türk milli takımı; özgüvenini, kişiliğini, karakterini,duruşunu yeniden kazanmıştır.. Ülke futbolu yeni bir sürece girmiştir artık.. Hedefler yükselmiştir ve artık hiç düşmeyecektir.. Türk futbolu dün akşam mantık devrimini gerçekleştirmiştir.. Zihinsel olarak ışık hızı boyutunda çağ atlamıştır Türk futbolu..Ulusal takım dün akşam; Halkıyla barışmış, yeniden herkesin milli takımı olmuş, hep özendiğimiz keşke bizimde böyle bir takımımız olsa sayıklamalarıyla andığımız, avrupanın ekol takımlarını geride bırakmış, hepimize gurur, mutluluk ve gözyaşı armağan etmiştir.. Bu turnuvada futbol oynayan tek takım Türkiye'dir..(birazda Rusya ve İspanya) Geriye kalanlar modern futbolun basmakalıp stratejileri içinde futbol oynama taklidi yapmaktadır.. Ruh olmadan, amatör ruh dediğimiz o duygusal dalgalanmalar olmadan futbol olmaz.. Duygu faktörüyle oynayan tek takım bizdik bu organizasyonda , avrupa şampiyonaları tarihinin hiç kimsenin başaramayacağı geri dönüş serilerini yaşatarak buralara gelen tek takımdı, bizim takım...
Bu takıma ''şans'' faktörüyle ilerliyor diyen, çok engin ve küçük dağları kendilerinin yaratmasının verdiği ego genişliğiyle pervasızca ekranlarda boy gösterip, üç buçuk entellektüelite telaşı, ikibuçukta marjinal olma sevdasına, emekleri, mücadeleyi , alın terini hiçe sayanlar dün akşam avrupa futbolunun yürek devrimini gerçekletirerek,adeta ikinci bir rönesans başlatan bu takım için şimdi ne yazaklar acaba? veya iki satır çiziktirebilecek yüzleri olacak mı?... Çeyrek finali yarı finali bile doyasıya yaşatmadılar bu takımın oyuncularına, teknik ekibine futboldan zevk almayı bilmeyen, futbolu kalbinde yaşamayan bu kitleye yazıklar olsun... Tüm dünya eğlenerek, aşkla, oyunun güzelliğiyle, keyifle bir karnavalı yaşarken bu karnavalın en renkli ve en iyi takımı içerden dışardan sürekli yıpratıldı.. Analarının karnından 50 senedir sistemle, taktik - teknik kurguyla, 4-2-4 3-5-2 vs ile doğmuşçasına her galibiyetmizden sonra tüm dünya bizi ayakta alkışlarken ve Türkiye maçlarını arşivlik olarak nitelendirip maçlardaki heyecandan büyük keyif alırken inadına yer ile yeksan etmeye çalıştılar bu takımı.. tüm o steril kalıpların uzağında, ,adına sistem denilen balon tabirden uzak, futbola tapmamızı sağlayan tarifsiz tutkunun hissettirdiği tüm incelikleri bize yaşatan, oya oya , nakış nakış işleyen bir takımımız var ne mutlu bize diyerek bunu mutluluğunu yaşayarak, işin zevkini sürmek yerine yarı finale kadar durmadan polemik üreten taktik çözümlemeci, analiz manyakları gidip bir finans kurumunda bilanço incelensinler, sayıların futbolda yeri yok..

24 Haziran 2008 Salı

Punk Football Streetwear


Charles Bukowski T-Shirts






Hatırlat da Haziran'ın Sonlarında Çocukluğumu Yakalım

Sen beni öpersen belki de ben Fransız olurum
Şehre inerim bir sinema yağmura çalar
Otomobil icad olunur, Zarifoğlu ölür
Dünyadaki tüm zenciler kırk yaşından büyüktür.

-Senegalliler dahil değil

Sen beni öpersen belki de bulvarlar iltihablanır
Çağdaş coğrafyalarda üretir cesetlerini siyaset bilimi
O vakit bir sufiyi darplarla gebertebilirsin
Hayat bir yanıyla güzeldir canım, sen de güzelsin

-Yoksa seni rahatsız mı ettim?

Sen beni öpersen belki de aşkımız pratik karşılık bulur
Ne ikna edici bir intihar girişimidir şimdi göz göze gelmek
Elbette ata binmek gibidir seni sevmek sevgilim
Elbette gayet rasyoneldir attan atlamak

-Freud diye bir şey yoktur.

Sen beni öpersen belki de ben gangsterleşirim
Belki de şair olurum seni de aldırırım yanıma
Bilesin; göğsümde hangi yöne açmış tek gülsün
Yani ya bu eller öpülür, ya sen öldürülürsün.

-Haydi iç de çay koyayım.

''Ah Muhsin Ünlü'' ...



On Board

''bir memleket gibidir gemi... herşey düzenli ve kontrol altında olmalıdır... kaidelere uyulmalıdır, kanunlara, nizamlara... ben de bu memleketin baş şeyi gibiyim, başbakanı gibiyim mesala... hersey benden sorulur... denize çıktım mıydı bu küçücük gemi bir memleket oluverir... aslında bir başbakandan daha çok görevim var, çünkü onların adamları var, bakanları var, falanı var filanı var, benim yok... bu gemide güvenlikte, eğitimde, sağlıkta, eğlencede benden sorulur... kamil'de başbakan'ın en kıyak yardımcısı... siz de vatandaş... aynı zamanda memur gibisiniz... bu yüzden çok kıyak, çok disiplinli ve çakı gibi olmalıyız... sürekli kendimizi ve birbirimizi kollamalıyız..."

Beyoğlunda Gece

Çok fena sardık bu aralar.. Kavurucu sıcakta.. Akşamları Euro- 2008 olmadığı boş vakitlerde, bloga yazmaya üşendiğimiz anlarda, balkonda öyle kendi halimizde, eş dostla kırarken iki lafın belini, tekel birasıyla az tuzlu fıstıkla vs vs vs ile işte, fena gidiyor bu şarkı.. Dönüp duruyor Winamp'ta.. Ata demirer' in exit adlı max single'ında '' Beyoğlunda Gece'' isimli parça.. Kah Zeki Müren havasında, Kah Hicaz Taksim , Kah uzun hava kıvamında kah sanat müziği ayarında.. Ata'nın sesinin güzelliğini bilmeyen yok zaten ama sözler esas mesele.. Sözler fena.. Çok fena..


beyoglu'nda gece , sokaklar bilmece...
beyoglu'nda gece , kumar olur hayat vazgeçmez oynarsın....
kalbini koy masaya , belki kazanırsın..
beyoglu'nda gece...

beyoglu'nda gece sokaklar bilmece
beyoglu'nda gece her gece..
simitçi rolündeki polis mi?
kebapçıda soyulan kız turist mi?
ne kadar da benziyor bu kız sana
senin için giriyorum beyoğlu kumarına

nevizade'ye baktım birahane olmuş
iki garip öğrenci aşktan yamulmuş...
ayaklarım botun içinde donuyor...
gözlerim masalarda seni arıyor...

kumar olur hayat
vazgeçmez oynarsın
kalbini koy masaya belki kazanırsın...
beyoglu'nda gece..
her gece her gece...
beyoglu'nda gece...
sokaklar bilmece...

beyoglu'nda gece her gece her gece
beyoglu'nda gece sokaklar bilmece...

istiklal'den sıyrılıp barlara vuruyorum
barlar bana vuruyor kafayı buluyorum
herkes ne çok yabancı ne çok yakın
tekilayı shot'layan şu kıza bir bakın

erkek aslan gibi bir dişi aradım
bulduğum kız erkek çıktı saldırmadan uzadım
sabah oldu artık dükan kapandı
bu gece de kaybettim beyoğlu kumarını...

Hool'S T-Shirt







Dear God Thanks For Football,Beer and Women...

23 Haziran 2008 Pazartesi

Punk Football T-Shirts



http://www.punkfootball.co.uk/ adresinde tüm tasarımlara ulaşabilirsiniz.. Aklı gidiyor adamın..






George Best T-Shirt Collection



22 Haziran 2008 Pazar

Seni Unutmadık Kazım Koyuncu

"Bu arada; hiç başımızdan eksik olmayan gökyüzüne, günün karanlık saatlerine, ara sıra kopsa da fırtınalara, bir gün boğulacağımız denizlere, eski günlere, neler olacağını bilmesek de geleceğe, kötülüklerle dolu olsa bile tarihe, tarihin akışını düze çıkarmaya çalışan tüm güzel yüzlü çocuklara, Donkişotlar 'a, ateş hırsızlarına, Ernesto "Çe" Guevara'ya, yollara-yolculuklara, sevgililere, sevişmelere, sadece düşleyebildiğimiz olamamazlıklara, üşürken ısınmalara, her şeyden sıcak annelere, babalara ve tadını bütün bunlardan alan şarkılara kendi sıcaklığımızı gönderiyoruz. Kötü şeyler gördük. Savaşlar, katliamlar, ölen-öldürülen çocuklar gördük. Kendi dilini, kendi kültürünü, kendisini kaybeden insanlar, topluluklar gördük. Yanan köyler, kentler, ormanlar, hayvanlar gördük. Yoksul insanlar, ağlayan anneler, babalar, her gün bile bile sokaklarda ölüme koşan tinerci çocuklar gördük. Biz de öldük. Ama her şeye rağmen bu yeryüzünde şarkılar söyledik. Teşekkürler dünya."
Yukardaki satırların sahibiydi Kazım Koyuncu.. 25 Haziran 2005 tarihinde aramızdan hain kanser çekip almıştı Kazım'ı.. Türkü demekti, şiir demekti, müzik demekti, karadeniz demekti, aşk demekti, futbol demekti (çok iyi bir Trabzonspor taraftarı, futbolla oldukça ilgili bir sanatçıydı kendisi) yaşamak direnmektir diyenler için çok şey demekti Kazım Koyuncu... 25 Haziran'da yeniden anıyoruz kendisini.. Hiç unutmamak üzere..
'Şarkılar politikadan, kurumlardan, sistemden daha güçlüdür. Hayatın sonuna kadar kalabilirler, temizdirler ve bir çok güzel şeye sebep olabilirler. İktidarlar, sistemler yıkılabilir, devirler değişebilir, şimdi dünyayı yönetenler kısa bir süre sonra üstelik bütün kötülüklerine rağmen unutulabilirler.'

Slaven Bilic

Rockstar.. Futbolcu.. Teknik adam... Taraftar... Futbolsever...Sivil toplumcu.. Sanatçı.. Tüm bu yönleriyle, klübe önünde maçın her dakikasını yaşayan heyacanıyla, tribündeki taraftardan farklı bir görüntü çizmedi Hırvatistan teknik direktörü.. Turnuvanın en renkli adamlarından birisi oldu.. Tabloid basın onu hedef göstermesine karşın, oyunumuzun , galibiyetimizin ve gücümüzün hakkını veren dahası maçtan bağımsız olarak futbolun güzelliğiyle, bu oyunu neden bu kadar çok sevdiğimizle ilgili bir sürü güzel söz söyledi.. Özünde bizler gibi düşünen, futbol bloglarında anlatılmak istenen duyguların hepsini yaşayan bir adam Bilic.. Çok yönlü.. Çok renkli.. İç savaşın paramparça ettiği ülkesinde ırkçılık karşıtı kampanyalara öncülük edende o , Euro 2008 için bir şarkı besteleyende o , Hırvatistan'ı çeyrek finale çıkartanda o. Maç sonrası ''futbol böyle tutkulu bir oyun bu nedenle bu kadar çok seviyoruz '' gibisinden sözler sarfedecek kadar konuya derin bakabilen bir adam.. Bir çok kişinin antipatisini topladı , tepkisini çekti bunun nedenini bir türlü anlayamadım.. Bana göre turnuvanın unutulmaz figürlerinden birisiydi Slaven Bilic.. Maç sırasında Fatih Terim'le yaşadığı ufak çaplı polemik futbolun doğasında varolan, oyunun özüyle alakalı bir refleksti sadece.. Maç sonunda Fatih Terim'i ilk tebrik eden, sarılıp öperek kutlayan yine Slaven oldu çünkü.. Romantik bir adam.. Duygularıyla yaşayan.. Steril kalıplardan ve küçük dağları ben yarattım havasından çok uzak.. Futbolcularıyla abi - kardeş ilişkisini kurmayı başarmış bir teknik adam.. Srna gözyaşlarına boğulmuşken onu nasıl teselli ettiğini hatırlayın.. Postu Bilic'in maç hakkında yaptığı son yorumu aşşağıdaki paragrafa aktarıp kapatalım..

''Bu Türkler'de farklı bir şey var.. Hem yetenek ve kalite var hemde benimde anlayamadığım başka bir şey..Şansları da var. Kaliteliler ama şansın yanında yanlarında bir başka şey daha var. Almanya'yı da geçerek finale kalabilirsiniz..Zaten siz bu zamana kadar herşeyi yapacağınızı gösterdiniz. Almanya'dan bir gün daha az dinlendiniz. Sakatlar var, kart cezalılar var. Nihat Kahveci sakat, diğerleri oynayabilir. Fakat sizin kolay vazgeçeceğinizi sanmıyorum. Hakem son düdüğü çalana kadar herşey olur. Bizim açımızdan bu mağlubiyet kolay unutulmaz, biraz ağlayacağız, üzüleceğiz, ama yarın sabah güneş tekrar doğacak ve dünya kupası grup maçları başlayacak, onun için genç bir takımla mücadelemize devam edeceğiz.'' 39 yaşındayım böyle bir maç yaşamadım...Biz iyi bir maç oynadık. Fakat inanılmaz bir sonu oldu. Bu da futbolda olan şeyler. Genele bakarsak bizim Türkler'den daha fazla pozisyon bulduğumuzu söyleyebilirim. Son iki dakikayı hayatım boyunca unutmayacağım ve tarif etmem de mümkün değil. Penaltılara gelince o farklı bir durum. Oyuncularımla gurur duyuyorum, onlara da birşey söylemiyorum. Türkleri tebrik ediyorum. Biz bu turnuvanın sonuna kadar gideceğimizi sanıyordum ama olmadı.. ''

Edwin Van Der Sar Üzerine

Her büyük uluslararası futbol organizasyonundan sonra, iyi başlayıp kötü bitiren Hollanda takımı için ; ''yazık oldu bu güzel futbolla keşke devam etselerdi'' diyerek hayıflanan milyonlarca futbolsever vardır.. Dün akşam Rusya'nın ışık hızındaki muhteşem oyununun arkasından bu sefer ''Hollanda'ya yazık oldu'' diyemedik çünkü Rusya bu futboluyla kazanmayı hakeden taraftı.. Hiç olmazsa bu sefer, Portakalları sevenler için (ki ülkemizde azımsanamayacak kadar kalabalık bir kitle) kendilerinden daha iyi oynayan bir takıma elenmenin tesellesi mevcut.. Kupaya çeyrek finalde veda eden Hollanda takımı içerisinde bir oyuncuya ayrı parantez açmak lazım.. 3-0 kazanılan İtalya ve 4-1 kazanılan Fransa maçlarında dahi ağır savunması açıklar veren Hollanda takımında belkide son turnuvasını oynayan Van Der Sar adeta savunma kurgusunu ayakta tutan adamdı.. Turnuva boyunca Arşivlik, jeneriklik kurtartışlar gerçekletirdi.. Mutlak golleri tek başına önledi.. Takımı ilk üç maçı rahat kazanır gibi gözüktüğü için fazla gündeme gelmedi yaşlı kurt.. Oysa Hollanda yoluna devam edebilseydi şüphesiz bu turnuvanın en büyük yıldızlarından birisi olacaktı kariyerinin belkide ulusal takım sayfasındaki son demlerini yaşayan file bekçisi.. Van Der Sar'a yazık oldu.. Takım arkadaşları dün 3-1 kaybedilen maçta bile çok net 3-4 pozisyonu kurtaran kalecilerine uyum sağlayabilselerdi belkide milli takıma vedayı kupayla yapabilirdi Van Der Sar.. Çeyrek finalin sonuna kadar evine dönmeden önce,bizlere keyif verdi..Manchester United kalesi bu sezonda emin ellere teslim..

Yarı Final Üzerine...


İsviçre, Çek Cumhuriyeti, Hırvatistan maçları...Teknik taktik konuşamayacağız ... Konuşmak isteyenlere de gülüp geçeceğiz...Mantıkla açıklanamayacak bu durumu samimiyetine güvencimiz tam olduğundan saygımızın da sonsuz olduğu "ezilen halkların çığlığı" Hakan Albayrak'a bırakalım...bu günlerde en mantıklı yorum bu gibi duruyor;


"ben kendi hesabıma 'herşeye rağmen şansımız var' ı bile soysuz bir pesimizm olarak görüyorum. Ekranlarin başına 'mal bizimdir götüreceğiz!' diyerek oturmalı, heyecanımızı başından sonuna kadar diri tutmali, dört-sıfır yenik vaziyette olsak bile ısrarla 'kazanacağız' demeliyiz. Allah eğer isterse, dört-sıfır yenik vaziyette olan takımımıza maçın son üç dakikasinda beş gol attırabilir. Allah inancını tam kavrayamamış bazı okuyucularımız pis pis güleceklerdir, fakat espri yapmıyorum. En son dakikada peşpeşe goller atabileceğimize net bir şekilde inanmayanlar iğrenç parazitlerdir. Onlar gitsinler kendilerini dördüncü kattan aşağı atsınlar. Ölmeyenler bir de beşinci kati denesinler. İnanmiyorsaniz niye yaşıyorsunuz?

Herşeyi sahadaki futbolculara yüklemek, herseyin sahada başlayıp sahada bittiğine inanmak gayri islamidir. [...] kimse dua etmiyor. kimse -diyelim ki- Rıdvan'ı gözünün önüne getirerek ona derin bir nefes yollamıyor. Kimse Allah'in böyle bir nefesi anında gole dönüştürebileceğine inanmıyor. (fizikötesi! fizikötesi! fizikötesi!)"

Hakan Albayrak

(Hakan Albayrak Kitabı, syf. 12 - Çete, kasim 1989)

Euro 2008 Gol Sevinçleri









Luka Modric Arda Turan Arshavin

Turnuvada son çeyrek final maçı bugün..Buraya gelene kadar 3 isim büyüledi beni.. Keyif verdi.. Luka Modriç, Arda Turan ve Arshavin..Dünya futbolunda artık yetişmiyor denilen ; oyun zekası üst seviyede, teknik becerisi çok yüksek, izleyen herkese estetik bir görsel keyif sunan, attıkları çalımlarla futbolun sanatsal yönüne katkı yapan, takımlarını ayakta tutan, dirilten, saha içerisinde insiyatif alıp liderlik yapabilen, özellikleri birbirine çok benzeyen, 3 orta saha oyuncusu bu turnuvaya şimdiden damga vurdu..Turnuvanın yıldızı Türkiye'nin,Maradona'sı Arda Turan'dan başlayalım..Kariyerinin zirvesine çıkmak üzere..Sona doğru yaklaşıyoruz ve Arda Turan hala bir numaralı gündem maddesi dünya spor medyasında..Mesela bu akşam Euro 2008 bu akşam son yarı finalistine kavuşacak.. İspanya vs İtalya.. Her an herşeyin mümkün olduğu maçlardan bir tanesi daha..İsimler büyük, takımlar büyük..Ama Arda Turan benzeri bir oyuncu iki takımdada mevcut değil gibi.. Turnuvaya damga vuran takım şüphesiz biziz.. ''Geri dönüşlerin kralları '' yaftasını dünya basını üzerimize yapıştırırken, bu geri dönüşlerin maçı asla bırakmamak, sendelesek bile düşmemek, son saniyeye kadar inatla mücadele etmek, kaybetmeyi asla kabul etmemek gibi etkenlerin sonucu olduğunu unutmamak lazım.. Turnuvada bir ız bırakırken aynı zamanda kişilik sahibi bir takım olduk.. Kendi tarzını yaratan, başka ekolleri kopyalamadan kendi sistemini veya sistemsizliğini kendisi belirleyen, doğal karakterine uyumlu bir takım.. Bu turnuvada olmasaydık kuşkusuz avrupa kıtasının canı çok sıkılacaktı.. Bu turnuvanın şimdilik yarı finale kadar süren Türkiye yolculuğunun kaptanıydı şüphesiz Arda Turan.. İsviçre ve Çek Cumhuriyeti maçlarının unutulmaz geri dönüşlerinde, takımı ayağa kaldıran adam olarak 1 numaralı aktördü.. Boğazın Maradona'sı lakabını kazanırken, oynadığı muhteşem futbolla fiyatınıda iki hatta üçe katladı.. Seneye Galatasaray'da devam edeceğine en azından yıllık ücretine Polat yönetimi tarafından yapılacak zamdan sonra kesin gözüyle bakılıyor ama tekliflerde yağmaya devam ediyor.. Son olarak Rubin Kazan Arda'ya gel Rusya'ya 20 milyon Euro kazan demiş.. Arda ve yönetim istemiyormuş.. Hayırlısı olsun..
Arda Turan'dan sonra tabiki Luka Modriç.. Hırvatistan B grubunda 3 maçta 3 galibiyet yapıp bu galibiyetlerden birisinide turnuvanın 1 numaralı favorisi Almanya'ya karşı alınca dünya futbol gündeminde turnuvanın gizli favorisi olarak finalin en büyük adaylarından birisi olmuştu.. Luka Modriç o takımın beyni, eli, ayağı, gözü, kulağı olarak öne çıkan isim oldu.. Arda Turan boğazın ''maradona'' sı olarak devleşirken, Modriç Balkanların Cruyf'ü oluverdi.. İngiltere'ye Wembley'de 3 çeken, Arjantin'i hazırlık maçında deviren, grubu lider geçerken araya bir Almanya galibiyeti sıkıştıran o takımda Mordiç dünya transfer piyasasınıda alt üst etti.. Önümüzdeki sezon tekniği ve oyun zekasıyla hepimize keyifli anlar yaşatan bu futbol büyücüsünü FA Premier League mücadelesinde Totenham formasıyla izleyeceğiz.. Modriç futbol hayatına İngiltere'de devam edecek.. Çeyrek finalde Turnuvanın yıldızı Türkiye ile karşılaşmasalar belki yollarına devam ederlerdi ve Modriç'de değerini katlardı..
Ve tabiki son olarak Arshavin.. Eleme maçlarında Rusya Andora deplasmanında son maçını oynarken aldığı ceza nedeniyle Euro 2008 D grubunda takımının formasını ilk iki maçta giyemedi.. Komple bir takım olan, aralarındaki fiziksel ve teknik uyum mükemmele yakın şekilde işleyen, Hiddink'in adeta baştan yaratıp devleştirdiği turnuvanın oynadığı futbolla keyif veren takımı Rusy, Beyni olmayınca , Arshavin'in insanüstü top tekniği ve oyun zekasından mahrum kalınca, İspanya'ya 4-1 yenilmekten kurtulamayarak kupaya başladı.. Sonrasında Yine Arshavin olmadan çıktıkları ikinci maçı zorda olsa 1-0 galip bitirerek Yunanistan'ı geçtiler ve herşey değişti.. Grubun son maçında İsveç karşısında Arshavin cezasını tamamladı ve 2-0 kazanılan maçın kahramanı oldu.. Bir tane attı, bir tane attırdı , izleyen herkesi kendisine hayran bıraktı.. Ve dün gece çeyrek finalin ilk maçında Hollanda karşısında adeta futbolun kitabını yazdı.. Sadece Arshavin'in çalımları için bile tekrar tekrar izlenebilir dün gece oynanan maç... Arshavin 120 dakika boyunca, sağdan attı soldan geçti, kanatlardan bindirdi, ara pası yaptı,bir o yana bir bu yana yatırdı durdu Hollanda savunmasını.. 2 saat boyunca durmadan içeri kateden, fuleli deparlarla rakibin savunma kurgusunu yer ile yeksan eden, attığı birbirinden güzel çalımlarla estetik bir görsel şölen sunan ve tüm bunları kapanış golüyle süsleyen bir adam vardı sahada.. Tıpkı İsveç maçında olduğu gibi Arshavin faktörüyle, hakederek , rakibine top yüzü göstermeden kazandı Rusya.. Arshavin 26 yaşında biraz geç keşfedildi gibi.. Zenit forması giyiyor, ülkesinde bu performansından sonra kalması zor.. Kendisini seneye büyük liglerden birinde izleyeceğimiz kesin gibi..