4 Mayıs 2008 Pazar

The Revolution Will Not Be Televised vs 1 May

Resim;David Cronenberg - Videodrome'dan bir kareye ait...The Revolution Will Not Be Televised , Gill Scott-Heron 'un yorumladığı 10 numara bir parçanın ismidir aynı zamanda.. 1 mayıstaki devlet- vatandaş eksenli küçük çaplı nazi almanyası provasının ardından dahi gündemin sabun köpüğü eksenine yapışıp, görmedim , duymadım, bilmiyorum havasında yaşayanlar için kapak niteliğinde.. Blogda sık sık anlayana sivri sinek saz anlamayana davul zurna az mavrasında dokundurmalar yapmak zorunda hissediyor insan kendisini.. Hoş bu bloga asla bir misyon yükleme çabam yok.. Bloglar üzerinden veya fiberoptik kablolar aleminden Hi-Tech eleştiriyle HD kalitesinde memleket kurtarılmayacağını anlayalı çok uzun yıllar oluyor.. İlk ergenlik hevesine gömülenler için idealdir bloglara misyon yüklemek.. Ama 1 mayıs sonrası medyayı takip ettikçe kararan içimide iki satır , kırk katır şuraya dökmezsem pek bir eksik kalır bünyemin eleştirel damarları.. Hariçten gazel okumak babında olmasın ama düşünüyorumda..Seda Sayan'lı, Petek Dinçöz'lü, Ayşe Özgün'lü programlarla bir Türkiye coğrafyası kültü olan nevrotik ev hanımlarını requiem for a dream benzeri bir şok dalgasına alan paranoid şizofren yapan panikatak saldırısını bir tarafa koyup, veya Esra Ceyhan'la beynin gri hücrelerinden her gün bir milyon tanesini öldürenleri ne halleri varsa görsünler bunu hakediyorlar noktasında bırakıp, misyon sahibi olma iddiasındaki programların iki yüzlü çetrefilliğine parmak basmak gerekiyor.. Görünen rezaleti eleştirmek kolay elbet..Televole kültüründen nefret ederim diyerek birincil aşamada dost meclislerinde söze entellektüel kılıfla başlamakta pek bir demode artık.. Memleket sathında hastahanelerin acil servisleri, sendikalar, sivil toplum kuruluşları 1 mayıs günü gaz bombalarına boğulup, cafede sevgilisiyle yemek yiyen gençlerin kolları jop darbeleriyle kırılırken veya taksim'de yoldan geçenb turist 1 mayıs hatrına kızılcık sopasıyla otorite terörüne maruz bırakılırken , konuşacak, söyleyecek , tartışacak kelamda kalmıyor zaten geriye.. Tüm dünyada bayram olan 1 mayıs , ülkemde intifada benzeri görüntüler oluşturup sivil vatandaşın üzerine bomba olarak yağıyorsa, hukuk devleti mottosu topyekün yıkılmıştır zaten.. Medyanın içerisinde yukarda saydığım programların dışında gibi duran, söde gençliğe söz ve eleştiri hakkı tanıyan egemen medya yapımlarına gelince; 32. Gün ya da Abbas Güçlü'yle Genç Bakış gibi programların da aslında gençler için tartışma platformu filan oluşturduğu yok. Her görüşten birileri konuşsun diye ellerine mikrofon tutuşturulanlar zaten türlü mecrada duyduklarımızı yineliyor, kameraman -tribün mantığıyla- güzel kızları ya da bir gencin elindeki -kessskin gözleriyle yakaladığı- tespihi gösteriyor (bravo!), deney kontrolden çıkıp salonun bir ucunda iki kişi kavgaya tutuşursa hemen bir reklam yapıştırılıyor.Gençlere söz veren programlarda otorite en keskin yüzünü naklen yayıncılık hileleriyle gösteriyor zaten.. Biraz abartsam, gençlerin burda kendilerini temsil etme biçiminin 23 Nisan'da çocukların bir günlüğüne başbakan olması gibi kurgulandığını söyleyebilirim.Televizyonun dertlere derman olmasını beklemek fazlaca naif olurdu zaten.Belkide hiçbirşeyden bir şey beklememek lazım artık.. Sözün bittiği yerdeyiz..

Hiç yorum yok: