23 Mayıs 2008 Cuma

Kısa Kısa Unutulmaz Türk Filmleri

Yine uzun bir yazı olacak. Bloglara post geçmek sanıldığı kadar kolay bir olay değil. Saatlerini harcıyor insan.Hatırlamak, klavyenin tuşlarına dökünürken yazının kurgusunu oluşturmak, birde bunları görsel dökümanlarla zenginleştirmek. Hakkını vererek, içerik oluşturarak, okuyana bilgi ve fikir vererek bir blog yapmak büyük emek işidir. Pubculture kurulduğu günden bu yana hep uzun yazıların , sabreden için bilgilendirici, eytanın gör dediği noktayı gösterici yazıların mekanı olmaya çalıştı. Konu sinema olunca kısa yazmak sinemaya hakarettir gibi gelir bana. Sonsuz bir deryada binbir türlü rengin ve estetiğin karışımı olan bu büyülü sanat için GB'lerce Harddisk harcasak yinede hakkını tam olarak veremeyiz. Pazartesi gününe kadar sağlık sorunları nedeniyle evde raporluyuz, işe güce gidemiyoruz ya.. Film arşivinde boğulup duruyoruz. Eskileri karıştırdım geçen gece, koleksiyon içinde ayrı bir kategoride biriktirdiğim eski yeşilçam ve günümüzün yakın dönem Türk sineması örneklerinden seçki yaptım. Üst üste 2-3 film izleyerek hafıza tazeliyor , belki 10 defa izlediğim bir filmde göremediğim noktayı 11. defa izleyince yakalıyorum, faydalı oluyor.. Blogda sık sık Cinematografo etiketi altında Türk sineması üzerine dilimiz döndüğünce ahkam kesiyoruz, şimdi kendi arşivciliğim için koleksiyonun kilit filmleri olarak gördüğüm bazı filmlere flashback yapmış oldum yeniden izleyip. Anladım ki blogda ''ah müjgan'' ı,tabutta rövaşata'yı, kader'i, masumiyet'i, Muhsin Bey'i, Fantastik türk sinemasını, yok olup giden figüranları, şişko nuri'yi, problem çocuk zıpçıktı şenol'u, anuşka'yı'' iyikide anmışız.. unutmamışız.. boşa anmamışız.. Yine yeni yeniden veriyorlar aynı tadı.

GEMİDE :Kuşkusuz film başarısını doğallığına borçluydu. Laleli'de bir Azize'yi sevenler bunuda sevecekti. Erkan Can'ın muhteşem oyunculuğuyla kalbimizde yer eden, ''kamilll beynimde filler sikişiyor'' repliğiyle türk sinemasında ayrı bir tarz sahibi olan yapım. Yeraltının argosunu Gece Melek ve Bizim çocuklardan sonra 7. sanat alanında Türkiye coğrafyasına en katıksız haliyle taşıyan bir alt metni vardır bu filmin. Bir memleket gibidir gemi mottosuyla yapılan açılıştan sonra , filmde gerçekten memleket gerçeğinin , sokağın , en doğal haliyle insanın özelliklede biz erkeklerin anlatılışını görürüz. Filmi izlerken zerre kurgu sezinlememiştim sanki mahallede arkadaşlarla yaptığımız muhabbette, maç öncesi birahane mavralarında hissetmiştim kendimi. Filmi cine 5 yayınlarken ''bu dünya ya zinadan ya binadan batacak , deniz elbet bir gün verdiği kumu geri alacak'' repliği geçmiş ardındanda 17 ağustos depremi olmuştu böylede ilginç bir anısı vardır. Türk sinema tarihinde en fazla esrar içilen ve sarılan filmdir, ardından tabutta rövaşata gelir. Gemideyi tam anlamıyla çözebilmek için öncesinde lalelide bir azizeyi izlemek şarttır ikisi çapraz kurgudur. Gemide laleli ve tarlabaşında geçen sahnelerinde eşkiyadan bile daha gerçekçi bir istanbul gece yaşamı gerçeği sunmuştur bizlere.Rivayet odurki serdar akar ve oyuncu kadrosu film çekimlerinde gerçektende demlenerek dumanlı bir ortamda çekim yapmışlardır, denizin ortasında gemide olduklarını düşünürsek ortamda gayet müsaittir.
UÇURTMAYI VURMASINLAR:İlk ağlayış filmidir. 80'lerde çocuk olan bizim kuşağın darbeyi ve soğuk duvarları derinlemesine hissettiği, Barış'ın jandarmayla bankta bir simidi paylaştığı sahnede sinema perdesinde ilk ağlayışını yaşadığı filmdir Uçurtmayı Vurmasınlar.. bir tunç başaran destanı diye tanımlayanı çoktur.. Filmde kadınlar koğuşunda annesinin cezasının bitmesini bekleyen küçük barışın gözünden hapishane gerçeğini izleriz. Siyasal tutuklu inci ile barış arasındaki dostluk , hapishane ortamında belkide yeşeren tek umuttur, nur sürer'in devleştiği, füsun demirel'in oyunculukta zirve yaptığı müziğiylede vuran bir kara film. O çocuğun injiii bu ne diyişi , jandarmayla aynı banka oturup bir simidi bölüştükleri sahne, ve hapishanede olsa kadın kadındır dedirten olaylar replikler. Filmin finali ise gördüğüm en başarılı 2-3 final sahnesinden birisidir.Filmde alt metinler satır aralarına gizlenmiştir, anti komünist mücadele taktikleri kitabının hapishane kütüphanesinde baş köşede olması ama müdürün bunu sosyalist kitap sanarak yırttırması , bir gardiyanın peşine başka bir gardiyan takılması ve onunda arkasına gözcü olarak başka gardiyanın yollanması, bu üç gardiyanında her fırsatta birbirini müdüre ispiyon etme çalışmaları vs gibi.Ben işemedim miki işedi repliğide akıllardan hiç çıkmaz. filmin özeti bence şu iki replikte gizlidir. - niye uçmuyor inci? - uçar bir gün... en iyi yabancı film oscarına aday gösterilmiş tek türk filmidir
MUHSİN BEY:İstanbul kültürünün kendisini yok eden ucuz arabesk vandalizmine karşı direnen son kalesi muhsin bey, ve uğur yücelin unutulmaz ''urfanın etrafı '' diye girdiği replikle türküyü söyleyişi. film yavuz turgul klasiğidir her izleyişte farklı bir mesaj alırız. Çiçekleri yaşatmak, eski Pera'nın göç edip giden rum komşularıyla ahşap evler arasında sohbet edebilmek, Türk sanat musikisini ve rakıyı yaşatmak.. Naif,İçten ama tüm iyiler gibi zamana yenilen. Değişim adındaki gaspa kültürünü kurban eden.. Yakıcıdır Muhsin bey.. Unutulup giden nice siyah beyaz fotoğraflar gibi..
AH MÜJGAN:Blogda sadece bu filme özel uzunca bir yazı döşemiştik. Tekrar izlenenler listesinde yine var. "Ah Müjgan".. Fazla söze ne hacet.. Sadri Alışık ın bende yer eden muhteşem filmi hüzünlü ve titrek sesiyle Sadri Baba bitirim ama şair, hüzünlü ama komik...
YAZI TURA:"Beni mutlu edecek tek şey, izlediğimde, okuduğumda beni yerden yere vuran, sallayan artistik bir etkilenme. Bir filmden çıkıp saatlerce konuşamamak, günlerce o filmi yaşamak, sonra gidip o filmi yeniden seyretmek; günlerce bir kitabın büyüsüyle dolaşmak; belki bir şiirin iziyle günü geçirmek... Ülkenin Güneydoğusunda yıllardır yaşanan siyasal kargaşa ve çatışmalarda on binlerce insan hayatını kaybetmiştir. Şimdilerde Türk ve Kürt halkının ortak arzusu artık Güneydoğu’nun ve ülkenin barış ortamı içinde olmasıdır. Ancak savaş ortamı gencecik çocukları topraga gömmüş, binlerce hayatı karartmıstır. Oysa ölen de öldüren de kültürleri, yaşayışları, mizahı, müziğiyle birlikte kardeştir.'' Uğur Yücel.. Hakkı gişede teslim edilemeyen filmlerden biriydi.. Çok cesur, çok yönlü, gerçekçi ve muhteşem oyunculuklarla donatılmış..
TABUTTA RÖVAŞATA:berduşluğa bir ağıttır tabutta rövaşata..insanın en temel savaşını yani hayatta kalma, karnını doyurma, barınacak yer bulma savaşını çok yalın ve herkesin kaldıramayacağı sertlikte anlatır, üstünede ahmet uğurlu harikalar yaratır, reis rolünde tuncel kurtiz göz doldurur. sarının cenazesi kalkarken imam dua ettiği anda mezara şarap dökmeleri, sarı fuları mahsunun bulması, hisar insanlarının hayatından kesitler... emlak fiyatlarının en pahalı olduğu bölgede böylesine bir bohem cumhuriyet vardır ve derviş zaim bizi bu istanbul gerçeğiyle yüzleştirir.ayrıca yönetmen filmin sonunda rol almış ve polis olarak karşımıza çıkmıştır. müziklerde babazula ve babıesrar aşmıştır zaten oraya hiç girmiyorum bile adamda, requiem for a dream etkisi yapar bazı sahneler küçük çaplı kliptir.Blogda yine tek başına ele aldığım, hakkında uzun uzun yazdığım, hisarüstü berduşlarının hikayesi.. Bir kutuda doğdu sarı ve bir kutuda gömdüler onu, sek rakı ve köpeköldüren şarabı ile..
Derviş Zaim yönetmenliğinde Ahmet Uğurlu'nun tavan yaptığı film müzikler baba zula ezilmişliğin sahipsizliğin filmi !! diyorum ben buna..reis kahveciye anlatır: babası yirmi yıl önce taksicilik yapmaktadır. gece 3-4 gibi bir sokağa girer. uzun, dar bir sokaktır bu. sokağın ortasında bir masa kuruludur. masada bir adam oturmuş kelle paça-işkembe (sarmısaklı, sirkeli, tam tekmil) çorba içmektedir. reis'in babası taksisinden iner ve "ne yapıyorsun" diye sorar. adam masadan kalkar, hiçbir şey demez, silahını çeker ve adamı vurur. reis şöyle der kahveciye: "işte ben de ne zaman uzun, dar bir sokağa girsem, sokakta bir masa, masada da çorba içen biri varsa takıyorum geri vitese...''

Hiç yorum yok: