9 Şubat 2008 Cumartesi

Shekaspeare Bunu Asla Yapmazdı

Kadınları sever Bukowski..Kadınlar ondan sıklıkla nefret etse bile.. İki ucu keskin bıçak . Sevebilmek için insan denilen canlı türünün paradoxlarla örülü ruh labirentlerinde potansiyel bir Hank bulunması zorunludur , sevmemek içinse steril olmak başat koşul gibi gözükse bile başka nedenlerde bulunabilir.. Popüler bir figür haine getirilmesi üzücüdür elbette Commandate misali.. Ayrı dünyaların insanları ancak ikiside popülerleştiriliyor.. Yaşasalardı en başta kendilerini kapitalist meta haline getiren kitlelere verirlerdi ayarı . Charles Bukowski ; kadınları, seksi , alkolü, işsizliğin bir tercih olabileceği gerçeğini, delileri, hapishaneleri, pubları, ayyaşları, berduşları, fahişeleri, müptelaları, meksika'lı işçileri , mezbahaları, factotum style kahyaları, küçük işler yapan büyük adamları, bekar odalarını, tekila krizlerini, tek göz pansiyon manzumelerinin altılık bira paketleriyle süslü mahler ayinlerini , işemeyi, sıçmayı, insana özgü olan akla gelebilecek her naneyi, kendi yaşamını katıksız dürüst salt insan olmanın çıplaklığıyla yazdı. Sempatik veya antiatik olmak gibi bir kaygısı yoktu. Olduğu gibi okuyucunun önünde duran bir adam işte.. Sevmek , sevmemek tamamen öznel tamamen göreceli. Bilimsel verileri, tezleri, antitezleri, hipotezleri veya teorik felsefik makaleleri tartışmıyoruz. İçimizde gizlenen bir Hank varsa dört nala hissedilecek bir yazının getirisidir eninde sonunda Bukowski.. Yerküreden geçip giden sayılı dahilerden biri olarak delilik denilen toplumsal normuda yer ile yeksan edip aslında akıllı denilenin deli, deli denilenin akıllı olduğu gerçeğini sokmuştur gözlerimize, zihnimizin kanayan yanlarına. Shekaspeare bunu asla yapmazdı.. John Fante belki..Kasabanın en güzel kızı isimli hikayesiyle ülkemiz coğrafyasında Açık Radyonun kapanmasına neden olduğunu bilse götüyle güler ve birasını yudumlamaya devam ederdi hank anlayamadınız mı? hala!... Traşı kesip kendisinden gelen içsel sesin yankılanan manifestolarından birisiyle kapatıp yapalım yazının çıkış mottosunu. Yani öteki erkeklerin manifestosu : ''"bir kadın olarak doğmuş olsaydım, kesinlikle orospu olurdum. erkek olarak doğduğum için sürekli kadınları arzuladım, ne kadar aşağılardaysan o kadar iyidir... ben güçlü değilim. böylece kadınlarla, kadın düşüncesiyle uğraştım durdum."

"...kendimize işkence etmek için kullanmak isteyeceğimiz bir şey hep bulunur sanırım. hipodromda başkalarının hislerini paylaşırsın; o ümitsiz karanlığı, pes edip vazgeçmenin kolaylığını. bahisçilerin dünyası gerçek dünyanın makul ölçülere indirgenmiş şeklidir; hayatın ölümle sürtüşmesi ve kaybetmesidir. sonuçta kimse kazanmaz. geciktirmektir tek isteğimiz, o göz kamaştırıcı ışıktan gözlerimizi bir an için kaçırmak. allah kahretsin, amaçsızlık üzerine düşünürken sigaramın yanık ucu parmağıma çarptı. bu da beni uyandırıp sartre havasından çıkardı. mizah gerek bize, kahkaha gerek. eskiden daha çok gülerdim, herşeyi daha çok yapardım. yazmak hariç. artık yazıyorum, yazıyorum ve yazıyorum. yaşlandıkça daha çok yazıyor, ölümle dans ediyorum. iyi bir gösteri. iyi de yazdığımı düşünüyorum. bir gün "bukowski ölmüş" diyecekler ve gerçekten keşfedilip yaldızlanacağım. ne fayda? ölümsüzlük fanilerin aptal bir icadıdır. hipodromun işlevini anlayabiliyor musunuz? dizelerin yuvarlanmalarını sağlar. talih kuşu. bülbülün son ötüşü. ağzımdan çıkan her söz mükemmeldir çünkü yazarken kumar oynarım. çok fazla yazar çok dikkatli yazıyor. çalışıyorlar, öğretiyorlar ve başarısız oluyorlar. alışılagelmiş kalıplar ateşlerini söndürüyor.burada ikinci katta macintosh'umla mutluyum şimdi. dostumla.ve radyoda mahler çalıyor; kolaylıkla süzülen, büyük risklere giren bir müzik. risk gereklidir bazen. şimdi de o güçlü uzun dalgaları gönderiyor. sağol mahler; senden ödünç alıyorum ve borcumu asla ödeyemeyeceğim.çok fazla sigara içiyorum, çok fazla içki içiyorum, ama çok fazla yazmam mümkün değil. durmadan geliyor ve doyamıyorum ve herşey mahler'e karışıyor. bazen durdururum kendimi. dur bir dakika derim, git yat ya da dokuz kedini seyret ya da karınla otur biraz. ya hipodromdasın ya da macintosh'un başında. ve dururum, frene basıp park ederim. kitaplarımın devam etmelerine yardımcı olduklarını söyleyen mektuplar alırım bazen. benim de devam etmeme yardımcı oldular. yazmak, atlar ve dokuz kedi.bu odanın küçük bir balkonu var, şu anda kapısı açık ve harbor karayolunda seyreden arabaların ışıklarını görebiliyorum. sonu gelmeyen bir ışık akışı. bu kadar insan. ne yaparlar? ne düşünürler? hepimiz öleceğiz, hepimiz, ne sirk! bunu bilmek birbirimizi daha çok sevmemiz için bir yeterli bir neden olmalı, ama değil. son derece önemsiz şeyler bizi dehşete sürükleyip dümdüz ediyor, yutuyor.devam et mahler! harikulade kıldın geceyi. durma, orospu çocuğu! durma!"(charles bukowski, 'kaptan yemeğe çıktı ve tayfalar gemiyi ele geçirdi' sf. 7-8)




Hiç yorum yok: