Cinematografo etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
Cinematografo etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

8 Temmuz 2008 Salı

Barda

Geç kalmış ve biraz uzunca bir film yazısı olacak bu.. Sabredip okuyan blog takipçilerine teşekkür ederim şimdiden.. Nerden nasıl çıktı aniden bilemiyorum..Tekrar izleyiverdik filmi.. Akşam ; bira - futbol - mavra üçgeninde muhabbet ederken bir anda DVD'si hortlayıverdi filmin.. Filmi sinemada izlediğimiz zaman bu blog henüz yayında değildi , zaman zaman Türk sineması üzerine yazıp çizdiğimiz de karaladık satır aralarını Barda ile ilgili ama ayrı bir post olarak anlatmakta farz oldu, dün akşam familya içerisinde yaşanan tartışmadan sonra...
Film baştan "futbol asla sadece futbol değildir" grafitisiyle bağlamıştı beni kendine.. Serdar Akar sinemasında ; ''Futbolun önemi'' her daim çok fazla oldu.. Dar Alanda Kısa Paslaşmalar gibi bir filmin üstüne bu yönetmen için rahatlıkla sanatında futboldan besleniyor diyebiliriz..Gelelim filmin çok eleştirilen sertlik düzeyine ve bizlere ne anlattığına.. sinema veya genel tanımıyla görsel sanatlar, olanı mevcut biçimde somut olarak gözükeni olabildiğince gerçekçi ve yalın yansıttığı sürece başarılıdır (tabi bence) , herkesin iğrendiği yönetmenler ;Gaspar Noe , Pasolini,Tarantino gibi adamlar, bence deli değil dahidirler. KV skandalını saymazsak, Serdar Akar'da bir derdi bu toplumla yaşadığı coğrafyayla yüzleşmek yönünde bir sorunu olan, gerçekçi bir yönetmendir, Realist yansımaların tavanındaki filmleri ; Gemide ve Dar Alanda Kısa Paslaşmalar gibi kültlerin üstüne Barda'yı eklemiştir.. Barda yaşananlar ve bazıları tarafından eleştirilen şiddet dozu hergün sokaklarda yanıbaşımızda yaşanmaktadır zaten.. Filmi ilk izlediğimiz zaman dönen tartışmalarda da bunu savunmuştum hala savunurum çünkü sokaklarımda değişen bir şey yok..Filmin esinlendiği olay yani Tunç'ların ankara'da yaşadığı vahşet, klasik psikopatik bir kriminal vakkadan öte , TR'de sebebpsiz şiddetin, durup dururken adam doğramanın miladı olan bir olaydı, bu miladdan sonra beklemiş Akar, bu bir istisna mı? yoksa toplumsal dip dalgalara yayılan bir sürecin ilk adımı mı? diye beklemiş. İkinci şıkkın doğruluğunu gördükden sonrada ''Barda''yı çekmiş .
Toplumunun gerçeğiyle yüzleşen yönetmeni tebrik ederim ben.. Çocuk yuvasında yeni dayak ve tecavüz görüntülerinin daha dün izlediğimiz haliyle yine evimize girdiği günlerde çekilmişti bu film. Cici koruyucu otoritemiz kendi öz evlatlarına tecavüz etmekteydi kamusal alanlarda ,hal böyleyken, gecenin bi vakti Barda gidip başkaları nedensiz yere başkalarına tecavüz ediyor işte.Sinema toplumların aynasıdır.. Bir arada yaşamı savunmak en derin boyutuyla bu bir arada birbirimizi kesip biçmeden yaşamayıda savunmak anlamına geliyor ve bu film özünde bunu anlatıyor... Futbolla film arasındaki ilişkiye gelince, Serdar Akar kendi sinema lugatı içerisinde futbolun önemini şu sözlerle anlatıyor ; '' - Futbol, eskiden arenalardaki gladyatör dövüşlerinin uzantısı. Birileri sahada mücadele ediyor, diğerleri seyrediyor. Sahadakiler aslında birbirlerinden nefret ediyor ama onları insan yapan mücadeleyi de orada yaşıyor. Hayat da böyle, nefret edebilirsin ama mücadele ediyorsun. Kaybedersin ya da kazanırsın, sonuç sahada kalmalı. Bilginin yanı sıra yetenek önemli. Kimi zaman kişinin hayattaki duruşlarını bile etkiliyor. Her şeyi durdurabilirsin ama yeteneği durduramazsın. Tıpkı futboldaki gibi. Filmde çok iyi futbol oynayan bir gencin yeteneğini barda gören zorba onu ayağından vuruyor. Yani gencin karşı konulmaz yeteneğini kurşunla durdurmaya çalışıyor. O genç büyük bir kulüpte futbol oynasa, zorba ona tapınacak, posterini duvara asacak. İşte filmde bunu anlatmaya çalıştım.''

Film üzerinden devam edersek ; Filmde sık sık bahsedilen , olay örgüsünün üzerine kurulduğu bir TGG kavramı vardı..TGG; ''yani tekrar gözden geçirme..'' Mesela filmin mağdur karakterlerinden Pelin Hamiledir son anda kürtajdan vazgeçer , Cenk'le birlikte hayatlarını yeniden gözden geçirirler karar verilir evleneceklerdir arada geçen yarım saat içinde bu karar yerine kürtaj kararı almış olsalar pelin kendisini jiletle doğrayan adamın acısını şokunu sadece kendi bedeninde hissedecekti bebeğini kaybetmeyecekti , kütajla kaybetmek istemediği bebeğini haplanarak kendisini delik deşik doğrayan bir manyağın elinden kaybetti, TGG burda iflas etti, Selim'in söylediği biz hayatı tarifsiz yaşarız sözü TGG'de bağlanıyordu yine, Serdar Akar her zaman olduğu gibi alt metinleri çok felsefik okuttu bize, bunu sokağın küfüre dayalı hepimizin kullandığı doğal dille yaptığı için dikkat edemedik ama düşününce TGG filmin mihenk taşıydı. Mesela Nejat İşler (yani ''o '' ötekilerin lideri, Selim) ilk başta cinayet yapmak veya tecavüz peşinde değildi, ama Patlak kızları doğramaya başlayınca hayatı tarifsiz yaşamak üzere TGG'yi iflas ettirdi , önünü görmeden öldürmeye başladı, ölüm emri vermeye başladı. Ha aslında böyle derin okumaya gerekte yok, TGG vs tüm felsefeler insanın özündeki kötülük ve uyuşturucu kafası karşısında iflas eder. TGG vs LSD diye okursak filmi, patlak ortamı patlatmadan önce basit bir kavgayla bile bitebilirdi bu mevzu ama olmadı. Patlağın patlatmadığı tek insan Çırak'tı, Çırak masumiyetini o cehennem ortamında bile korudu , Çırak kurtulmalıydı ama hayattaki bazı tercihleri kendimiz yapamayız, Çırak'ın hayatının tercihleri önceden belirlenmişti kendisi hayat içinde etken değil edilgen bir pasifti, çünkü Selim abisiyle büyük ihtimalle aynı mahallede oturuyor, Selim abisinden harçlık , papik, ortam buluyordu , Selim abisi çırağı kendisinin veliahtlığına hazırlıyordu . Velhasıl kelam her insan gibi ; Ordaki kızların yaşadığı vahşet, erkeklerin durumu içimizi burktu, sinirimi bozdu, çok üzdü ve nefret uyandırdı ancak gözlerden kaçırılmaması gereken bir başka noktada aslında tüm bu vahşetin sorumlusu olan ''ötekilerin'' kendi içlerinde yaşadığı dramdı .Çırağın masumiyet dramı, bir genç kızı hamile bir genç kızı gözünü kırpmadan jiletle doğrayan patlağın yarım saat sonra minyatür kaleye gol atınca çocuk gibi masumca sevinecek kadar dengesiz bir piskopat olmasının durumu, film boyunca kendinden nefret ettirten ağır hasta , insanlık suçu işleyen , tecavüzcü Serdar Orçin'in golü atınca mahalle arasındaki bir çocuk edasıyla ''gol sayın seyirciler gol sikilaçhi'' diyebilmesinin durumu gibi.















7 Temmuz 2008 Pazartesi

Tatar Ramazan Üzerine

''Tatar Ramazan, 700 kasaba, 70 vilayet, 7 düvelde nam saldı'' sözleriyle başlar herşey... Sinema yazmaya devam edelim bugün.. Aradan bir asır geçse bile, karşılaşıldığı zaman yüzbin defa tekrar tekrar kendisini izlettirmeyi başaran filmler vardır.. Bu tip filmlerde olay örgüsü çok yönlü olduğu için, düşünmeyi bilen ve izlediğiyle yetinmeyerek beyaz perdenin alt metinlerine gizlenmiş satır arası mesajların şifrelerini çözmeyi seven izleyici için bu tip filmler tekrar izlendikçe yeni bir bakış açısıyla yeniden keşfedilen filmlerdir.. Kendini tekrar etmeyen yenileyen filmler diyebiliriz bu tip klasikler için.. Türk sinemasında Tatar Ramazan kültü başı çeker benim şahsi sinema serüvenimin; ''ne zaman yakalansa bıkmadan seyredilen filmler'' lugatımda..
Gerçek bir hikayeden uyarlanan Tatar Ramazan'ın senaryosunu Safa Önal, yönetmenliğini Melih Gülgen ve müziklerini de Ahmet Kaya yapmıştır. 1980 yapımı olan filmin başrollerinde Kadir İnanır ve Esin Moralıoğlu vardır. Günümüzde rol kesmeye çalışanların, Kadir İnanır'dan oyunculuk dersi alması gereken film, benim için 2 bölümü de film değil başyapıttır aslında.. Hatta sadece Türkiye sineması için değil, dünya sinemasının tüm ekolleri içerisinde Yılmaz Güney'in Duvar filmiyle birlikte, hapishane gerçeğini ve hapishanelerin kendi içlerindeki işleyişini ; en sert , gerçekçi, yalın haliyle anlatan filmdir diyebilirim...Kadir İnanır'ın bu filmdeki oyunculugunu kendisinden sonra cekilen filmlerde delikanli rolune cikan tüm jönler taklit etmeye calismis ama basaramamislardir bu bakimdan turk sinemasinda kadir inanir tatar ramazan serileriyle oyunculukta kendi ekolunu kurmustur.Tatar Ramazan seriyle Abdurrahman Çavuş rolüyle rahmetli Hayati Hamzaoğlu ve serinin ilk bölümünde koğuş ağasını canlandıran Yaman Okay tıpkı Kadir İnanır gibi oyunculuğun kitabını yazmışlar ve karakter oyuncusu nasıl olmalıdır ? konulu sinema derslerinde tez konusu olmuşlardır.. Bugün Prison Break alemi bu kadar heyecanlandırırken yıllar önce bizzat içimizden çıkan bir hikaye ile çok daha gerçekçisi çekilmiştir bu topraklarda hapishane öykülerinin...
Özünde; Tatar Ramazan bu düzeni değiştirmek için ne kadar savaşırsa savaşsın eninde sonunda ; içerdeki garibanı, paryayı, aç bilaç gezen kumar ve esrar batağına düşmüş sahipsiz mahkumu ezecek yeni birileri mutlaka gelir, Ramazan sürgün sürgün gezerken , düzen kendi içerisinde giden ağaların, kısım çavuşlarının, ezenlerin yerine başka ağalar, kısım çavuşları, ezenler bulmakta zorlanmaz, ama Ramazan namı 7 düvelde yayılmış olsa bile girdiği mapus damlarında kendisine sunulan rahat fırsatları hep elinin tersiyle iter, bu ağa düzenine dayanır, mapus damındaki köroğlu olur. Filmin kurgusunu bu düzlemde ele alarak mevzuyu kaçırmamak gerekir , filmde güçlülerin düzeni, egemenlerin dünyası yer ile yeksan edilmektedir.. Ramazan ; ''devlet devletse herkesin devleti olacak, herkese eşit davranacak'' derken de , ''Abdurahman Çavuş'u dışarı salan gardiyana ; - ulan biz mahkumsak o pezevenkde mahkum bu kapıyı açmayacaksın'' derken de, dışarda filmin unutulmaz karakterlerinden birisi olan Kirmastılı'dan emaneti alırken ; - ben hasmıma bir defa bıçak sokarım çünkü ikinciyi vurmam, bana öyle bir bıçak yapki hasmımın içinde dönmesin'' derken de, hep bu düzenin ezilenleri için, mapus damında kendini feda eden donkişottur.
-Selam kader arkadaşlarım, selam yarenler, selam çile yoldaşlarım diyerek mapus damlarını gezerken, aslında bir hapishane fenomeni olmakdan öte, bir gariban babasıdır, mapus duvarında yazan mevlana sözüde dikkatli izleyiciler için ''ne elbiseler gördüm içinde insan yok, ne insanlar gördüm içinde elbise yok'' nüansı , mapusda başların ayak, ayakların baş olmasının gerçeğini sunar bizlere ve tabiki kumar postasının dağıtılması, uyuşturucu satanların ramazan tarafından vurulması boşa değildir, ramazan devletin devlet olamadığı yerde adaleti sağlayan kişidir , oranın devleti, hakimi, kadısıdır aslında, ama devlet yargılaması gereken koğuş ağalarını yargılamak yerine daima Ramazan'ı sürgüne gönderir. 1. bölümde rahmetli yaman okay'a tokat vurduğu sahne unutulmazlar arasındadır, tıpkı elinde saz şu dağlarda kar olsaydım türkü söylediği anlardaki gibi. meraklısına not: koğuş yoklamasında Ahmet Kaya ismi geçer, ve filmdeki türküleri Ahmet Kaya söyler. Velhasıl ''umudumuz Ramazan..''

Replikas:

- Ben köpeği bile aşağılamam, Allah yaratmış. Ama insanların köpekleşmesi beni çıldırtır.

- İnsan bunca zulüm, bunca haksızlık görürde rahat yatabilir mi? O zaman ben de ortaya fırlarım ve adama dur derim. Devlet adil olduğu sürece güçlüdür, hükümet adamları kanun çerçevesinde kaldıkları sürece sözleri geçerlidir.

- Beni resimlerde gördüğünüz mahkumlarla karıştırıyosunuz galiba müdür bey. Benim adım Tatar Ramazan ben bu oyunu bozarım!

Dark City

Hakkı verilememiş, ne hikmetse gözlerden ırak gönüllerden uzak kalmış sadece türün kronik takipçileri tarafından olması gereken seviyeye yükseltilmiş, daha fazlasını hakeden filmler var.. Tarantino amerikan sineması için ; ''artık bitti'' diyor.. Haklı olduğu çok taraf var.. Filmsizlik çekiyorum sanki , resmen durumum bu.. Dönüp dolaşıp eskileri izliyorum.. O eskiler o kadar özgün yapımlar oluyor ki , avrupa, meksika ve uzakdoğu sinemasına takılmadığım zamanlar kendi alanında ilk ve özgün olan yapımlara dönmek asla temcit pilavı tadı vermiyor..Dark City'de bu tip yapımlardan birisidir kişisel arşivimde.. Hakkı teslim edilmesi gereken..

98 yapımı kimine göre bilimkurgu kimine göre film noir, yönetmene göre paranoya-gerilim, sınırlanamaz-sinema nın en nadide filmlerinden...yönetmen koltuğunda Alex Proyas, başrolde Rufus Sewell, Jennifer Connelly, William Hurt ve Kiefer Sutherland... Hem izleyicilerden hem de sinema çevrelerinden yeterli ilgi alakayı görememiş ama sinemada çığır açmış şahane film Filmi çok sınırlı kesimlerin sahiplenmesinin nedenini yeterli reklamın yapılmaması olarak görülüyo ki paraya para demeyen Matrix serisinin haddinden fazla esinlendiği bir filmdir Dark City. Matrix projesinin ortaya çıkmasını sağlayan yapım olduğu için alanında kült olarak kabul ederim bu bağımsız çalışmayı..

Işık yüzü görmeyen, sürekli geceyi yaşayan bir şehir ve bunun farkında bile olmayan şehrin sakinleri, insanların ruhlarının özünü bulmak için gelen olağanüstü güçlere sahip yabancılar, yapay bir dünya içerisinde gün ışığını hiç görmeyen ve bunun farkında bile olmayan hafızasız insanlar içerisinde geçmişini ve gerçek benliğini bulmak için yaratıklara karşı mücadele veren John Murdoch üzerine kurulu Dark City, karanlık mekanlar ve Kafka tarzı bir varoluş sorgulaması aynı zamanda robotlaşmış günümüz toplumuna da ışık tutar tabi anlayana, görünenin değil arkasındaki gerçeği arayan fantastik bir dünyada geçen şahane eser... Filmin sonu da Reqiem for a Dream'de olduğu gibi Jennifer Connelly ile biter, tabi Dark City bu filmlerden önce yapılmıştır Matrix'in ilham kaynağıdır, birçok filme de öncü olmuştur... DVD'si saga tarafından güzel bir kutuyla birlikte sunulmuştu yerel piyasaya...

24 Haziran 2008 Salı

On Board

''bir memleket gibidir gemi... herşey düzenli ve kontrol altında olmalıdır... kaidelere uyulmalıdır, kanunlara, nizamlara... ben de bu memleketin baş şeyi gibiyim, başbakanı gibiyim mesala... hersey benden sorulur... denize çıktım mıydı bu küçücük gemi bir memleket oluverir... aslında bir başbakandan daha çok görevim var, çünkü onların adamları var, bakanları var, falanı var filanı var, benim yok... bu gemide güvenlikte, eğitimde, sağlıkta, eğlencede benden sorulur... kamil'de başbakan'ın en kıyak yardımcısı... siz de vatandaş... aynı zamanda memur gibisiniz... bu yüzden çok kıyak, çok disiplinli ve çakı gibi olmalıyız... sürekli kendimizi ve birbirimizi kollamalıyız..."

4 Haziran 2008 Çarşamba

Futbol ve Sinema

meşin yuvarlağın beyazperde serüveni.. Tunca Arslan'ın kaleme aldığı, İthaki yayınlarının futbol kültürü kitapları serisi içerisinde bulunan eser.. Futbol ve sinema en karanlık dönemlerde bile insan olmanın soyluluğunu hatırlatır diyor yazar arka kapak yazısında.. Tutku, aşk, nefret, hırs, sevinç, gözyaşı.. Futbol ve sinemanın insanoğluna ortaklaşa hissettirdiği binlerce duygudan yalnızca bir kaçı... Kitabın etiket fiyatı 14.81 YTL, idefixe.com'da 9.63 YTL'ye bulabilirsiniz..

2 Haziran 2008 Pazartesi

Ultras DVD

Uzun zamandır aradığım filmler.. Ne yazıkki çoğunu Türkiye'de bulmak imkansız.. aramak için alternatifler mevcut.. Arayan belasınıda mevlasınıda bulur.. P2p programları, yurtdışı siparişler, yurtdışında yaşayan ve tribün kültürüne aşık futbol hastası bir arkadaş, doğum günü hediyesi olarak servet harcayıp size tüm koleksiyonu alabilecek manyak bir sevgili , forum forum dolaşıp avrupa ve güneyamerikalı tribüncülerden yalvar yakar takas veya upload isteği gibi binbir meşakkatli alternatif arasında(gülü seven dikenine katlanır bizimde hastalığımız bu işte) ulaşabileceklerimize ulaşıp , kendimizi şanslı hissetmeliyiz.. İnanılmaz geniş bir koleksiyon söz konusu ; futbol, ultras, holiganizm filmleri konusunda.. Ben genişçe bir listeyi sizlerle paylaşayım, filmleri bilen, gören , bulan , izleyen, ben kendimi aştım hepsini izledim diyen varsa beri gelsin, yorum yazsın, paylaşsın.. Film isimleri kırmızıyla yazılmıştır.. Parantez içleri filmlerin orjinal DVD içerik tanıtımlarıdır..

List:
Crazy Argentina (Non stop great Argentinian style of tifo.Duration: 190 min)

Bulgaria-Croatia (2005 Bulgaria-Croatia and Croatia-Bulgaria 2005 qualification WC'06. Fight with police & Bulgars on squere, tifo on Stadium both sides,big loud tifo, some tensions etc. Amateur dvd with menu etc.2005Duration : 63 min)

Bad Blue Boys 20 years (20 years Bad Blue Boys Ginamo Zagreb 1986-2006.Fantastic professional DVD with music, menu and diashow for the celebration of the 20 years of activity of this famous group BBB.Very loud songs, 20 years choreographie, with one of the biggest group banner ever seen.Many close ups, handclaps, big fireworks,s carves etc. etc.All filmed from the pitch !2006 Duration: 70 min)

Torcida Split 2003/04 (Hajduk – Grasshoppers – tifoRoma – Hajduk - fight with police on the streets & squares, tifo, pyro show, bengals.Hajduk – Roma - coreografia, tifo, bengals Dinamo – Hajduk - play off, coreografia, pyro show, tifo , Duration: 130 min)

British Style (11 The latest addition to the infamous British Hooligan series. All footage mixed with music & special effects. Duration: 50 min)

Millwall Enough Said + FTC - Millwall 2004/05 (Millwall' enough said film about the Millwall hooligans, documentary by panorama from 1977, Also on it Ferencvaros - Millwall, Arrival of Millwall lads, some tension, choreographie, songs, fireworks, many close ups, + docu about this confrontation 2004/05. Duration : 89 min)

The English are Coming (2 splendid docu's - Shame of England & English abroad.Duration : 55 min)

Hools and Thugs: (The German partContains a menu, plus english comments, all well mixed with music by a fantastic DJ. With the coming world championship in football GERMANY 2006 the German football society is already being confronted with the problem of fighting hooligans.2004/05 Duration: 53 min)

Gate 13 2004/05 (Gate 13, official DVD, a great compilation, with menu, music, special effects, graffity fotoshoot, best tifo during many home and away trips, (also Arsenal away in Champions L.), choreographies, very loud songs, handclaps greek style, big fireworks etc. etc. 2004/05)

Original 21 - AEK Athen 2004/05 :(Best scenes of the group at home & in abroads, with 7 pages menu, music, effects, very loud songs, best tifo with choreo's, fireworks, splendid handclaps etc.Duration: 55 min)

Incredible Italian Hooli Horror: (Incredible Italian hoolie horror, professional mix with fascist songs, bonus clips, Milan-Chelsea and Mentalita Ultras (Lazio).Duration: 110 min)

Italian Sundays - Tolleranza Zero: (Italian sundays, most professional DVD, with menu+bonus, with superb italian clashes, only the best of the best quality with magnific house music at the background.2004Duration: 50 min)

Ultras Romania 2005: (Romanian Ultras scene panorama, tifo, abroads, scarves, hands, choreos, fights, bengals etc.Duration: 135 min)

Crvena Zvezda - Partizan 2005/06: (Duration: 42 min)

F.C. Partizan in Europe: (The movie PARTIZAN IN EUROPE is a DVD presentation of different contents from the past and the present moments in the history of PARTIZAN football Club. The reason we are producing this DVD is a very important jubilee we are celebrating - 60 years of existence of our club. During this 60 minutes the viewers will be able to see various media forms: documentary footage of the big games and victories, support songs music clips, animated version of how the new stadium will look like. This issue is dedicated to all the generations of players and fans whose hearts beat for black and white colors and FC PARTIZAN at all times.)

Firm Violence - Hooligans Uncut : (Top quality proffessional DVD featuring various European firms clashing mixed with music.Features: FC Metz v West Ham, Dynamo Dresden v RW Essen 2004, Wolves v Burnley 2000, North side casuals (Kerkrade), Karlsruhe v Mannheim 2003, Offenbach v Frankfurt, Roma v Lazio derbies 2001, 02 & 03, Stuttgart v Rotterdam, Swansea lads.Duration: 77 min)

Best of Italian ultras fights

Ultras Roma: Roma vs Lazio 2003-2004, Lazio vs Roma 2003-2004, Roma vs Juventus 2003-2004 71 min
Orange violence : (Hooligans Holland DVD with music and menu's, footage of the hardcore lads from Feijenoord in Germany and Holland.Duration: 57 min)

30 Mayıs 2008 Cuma

Kusturica Maradona'yı Anlatırsa

Festival bitti yankıları sürüyor.. Blogda çeşitli başlıklarda sık sık hatırlattığımız; Emir Kusturica yönetiminde , Manu Chao'nun müzikleriyle 3 yıllık bir çalışmanın ürünü olarak hazırlanan Maradona belgeseliyle alakalı Kusturica'nın neden ? Maradona sorusuna verdiği cevap, El Diego'yu 10 numaralık bir teşhisle tarif eder cinsten.. Kusturica demiş ki ;"1986 Dünya Kupası’nda Maradona’nın golleriyle Arjantin, İngiltere’yi elediğinde, dünyada yerinden fırlayan milyonlarca insandan biri de bendim. Sonuç, Arjantin ve ülkem Sırbistan gibi Batı emperyalizminin kurbanları için zaferdi"

28 Mayıs 2008 Çarşamba

Fight Club - Replikas

To make soap.

first we render fat.

The salt balance

has to bejust right,

so the best fat for making

soap comes from humans.

Wait.

What is this place?

A liposuction clinic.

26 Mayıs 2008 Pazartesi

Cannes Perdeyi Kapatırken

*3 maymunun yönetmeni Nuri Bilge Ceylan en iyi yönetmen ödülünü aldı..

* En İyi Senaryo ödülünü Jean Pierre Luc Dardenne’nin “Le Silence de Lorna” isimli filmi kazandı. Ödülü, geçen yıl bu ödülü kazanan yönetmen Fatih Akın takdim etti.

*61. Cannes Film Festivali’nde büyük ödül Altın Palmiye’yi ise Fransız yönetmen Laurent Cantet “Entre les murs” isimli filmi aldı. Film, Fransız toplumunun eğitime bakışını yansıtıyor. Altın Palmiye ödülünü Robert de Niro takdim etti.

* Altın Palmiye’den sonra gelen büyük ödülü ise bu yıl İtalyan yönetmen Mateo Garrone’nın “Gomorrah” isimli filmi aldı.

*En İyi Erkek Oyuncu ödülü, yönetmen Steven Soderbergh’in “’Che” filmindeki rolüyle Benicio del Toro’ya verildi. Ödülü, del Toro’ya ünlü Fransız oyuncu Valerie Lemercier verdi.

* En İyi Kadın Oyuncu ödülünü, Walter Salles’in yönettiği “Linha de Passe” isimli filmdeki rolüyle Sandra Corbeloni kazandı. Ödülü Fransız oyuncu Jean Reno anons etti, ancak Corbeloni bebeğini yeni kaybettiği için törene katılamadı.

* Jüri ödülünü, Paolo Sorrentino’nun “Il Divo” isimli filmi aldı.

* Festivalde, Altın Kamera ödülünü “Hunger” filmindeki başarısıyla Steve McQueen alırken, en iyi kısa metrajlı filmin ödülünü ise “Megatron” Marian Crisan kazandı.

* 22 filmin Altın Palmiye için yarıştığı 61. Cannes Film Festivali’nde Catherine Deneuve ile Clint Esatwood’a da özel ödül verildi.

Entre Les Murs

Sean Penn usta başkanlığındaki jürinin Cannes'da ne kadar isabetli tercihler yaptığı konusunda; dünya sinema kamuoyu tüm ödül dallarında hemfikir..Tüm kategorilerde üzerinde ortak kanıyla bu derece uzlaşılan çok az festival vardır. Hazır blogda bu geceyi sinemaya ayırmış ve; Nuri Bilge Ceylan'ın gurur verici ve Benicio Del Toro'nun kazandığı sevindirici ödüllerinden bahsetmişken, en büyük ödülü yani bu yılın altın palmiyesini unutmak olmazdı.. Fransız sineması;1987'de Maurice Pialat "Sous le soleil de Satan" filmi ile tam 21 yıl önce Cannes'da altın palmiye kazanmıştı.. 21 yıllık hasreti bu gece dindirdiler.. Yönetmen ; Laurent Cantet'in "Entre Les Murs" isimli filmi dakikalarca ayakta alkışlanarak büyük ödülü kaptı.. 24 tane lise öğrencisinin rol aldığı filmin hakkını teslim etmemek elde değil.. Fransız toplumunun sosyo-politik haritasını çıkaran film, eğitim üzerine unutulmaz bir motto yazıyor..

25 Mayıs 2008 Pazar

Benicio Del Toro - Che

Cannes film festivalinin kapanış gününde Nuri Bilge Ceylan'ın en iyi yönetmen seçilerek bize yaşattığı gurur ve sevinçle birlikte , Benicio Del Toro'nun en iyi erkek oyuncu ödülünü kapması başka bir sevinç daha yarattı bünyede.. Benicio Del Toro bu alemde büyük oyuncu olabilmenin temel kıstası olan her rolün altından kalkabilmek, bambaşka kompozisyonları aynı inandırıcılıkta canlandırabilmek kısacası her role yakışmak diyebileceğimiz doğal karizmasından kaynaklanan yeteneğiyle böylesine bir ödülü çoktan haketmişti.. Cannes'da Sean Penn usta başkanlığında bütün tercihlerini doğru ve sinemanın hakkını vererek yapan jüriyi alkışlamak lazım. Sean Penn ustanın Che gibi bir filmi ödülsüz bırakmayacağını düşünüyor ve Che'ye adeta yeniden hayat vererek kusursuz canlandıran Del Toro'nunda ödülü kapmasını umuyordum. Sağolsun Sean baba yanıltmadı beni . Steven Soderbergh'in yönetmenliğinde Del Toro'nun canlandırdığı ''Che'' 258 dakikalık süresiyle benzersiz bir arşiv filmi.. Vizyona girdiği gün sinema kapısında sabahlamayı, Emir Kusturica ustanın Maradona belgeseli ve Nuri Bilge Ceylan ustamızın 3 maymunu birlikte hakeden ikinci film.. Cannes bu yıl bize şunu öğretti ; ''sinema kapılarında sabahlayacağız..'' ... Cannes sonrası somut bir gerçek daha net bir şekilde anlaşıldı.. Sinema sanatı olmasaydı yerkürede nefes almamızın bir anlamı kalmazdı..

Nuri Bilge Ceylan - Yalnız ve Güzel Ülkeme

Cannes film festivalinde en iyi yönetmen ödülünü ''3 maymun'' filmi ile Nuri Bilge Ceylan kazandı.. Festival başladığı günden bu akşam yaşadığımız kapanışa kadar blogda her yönüyle yazmaya çizmeye çalıştık ama kuşkusuz kapanış bizim için muhteşem oldu.. Bu ülkede birileri yıllarca bu topraklara bir gram bile katkısı olmayan insanlara ''Türkiye seninle gurur duyuyor'' diye bağırdı .. Türkiye'nin gururunu kıranlar birileri tarafından gurur tablosu gibi yansıtıldı.. Oysa gerçekten gurur duymamız gereken adamlardan birisi, bu toprakların yönetmeni Nuri Bilge Ceylan bu akşam Cannes'da dimdik ayaktaydı.. Son dönemlerde atağa kalkan, üretim noktasında birbirinden yetkin ürünler veren sinemamız Nuri Bilge Ceylan önderliğinde bu akşam Cannes'da şahlandı.. Kuşkusuz bugüne kadar izlediğimiz tüm ödül törenleri içerisinde en anlamlı konuşmayı Nuri Bilge Ceylan bu akşam yaptı.. Tüylerimiz diken diken , ayakta alkışladık kendisini.. "Bu ödülü, tutkuyla sevdiğim yalnız ve güzel ülkeme adıyorum"... Bu sözlerle ülkesine teşekkür eden, en iyi yönetmen gibi bir ödülü Cannes gibi bir festivalde kazanan, bir sanatçımız var.. Hep tartışılan sanatçı duruşu için bundan daha güzel bir örnek olamaz.. Teşekkürler Nuri Bilge Ceylan.. ''Türkiye seninle gurur'' duyuyor sözünü gerçekten hakettiğin için teşekkürler..

Victory

1962 Macar yapımı Two Half Time In Hell filminden esinlenen 1981 John Huston yapımı unutulmaz futbol filmi Victory. Nice futbol filmi çekildi ve çekiliyorda.. Futbol filmlerini , futbol kitaplarını eksiksiz arşivlemeye çalışıyoruz, izlemeye okumaya doyamıyoruz elbet.. Ancak Victory hep ayrı bir yerde.. Aradan yıllar geçiyor ama kendini tekrar tekrar izlettirmeyi başarıyor.. Her seyrediş sonrası yeni bir şeyler anlatıyor.. Görmediğimiz bir noktayı yakalamamıza neden oluyor.. Filmin tek eksiği Maradona'nın olmaması bence.. Ama Ardiles'i, Pele'yi izlemekte büyük keyif veriyor.. 2.Dünya Savaşı sırasında çıkan propaganda olaylarını bastırmak için Nazi futbol takımının subayları müttefik savaş mahkumlarının kurduğu futbol takımı ile bir maç organize etmesi ve bunu kamptan kaçmak için fırsat bilen mahkumların maç içinde uygulamak üzere bir plan tasarlamaya karar vermelerini konu ediniyor. Ama olaylar hiç de planladıkları gibi gitmez ve kaçma planı, maç içinde yerini kazanma hırsına bırakır. Michael Caine, Rocky II’den 2 yıl sonra Sylvester Stallone ve Max von Sydow gibi aktörlerin yanında, anıt gibi bir Pelé, İngiliz Bobby Moore, Belçikalı Paul Van Himst, Arjantinli Oswaldo Ardiles ve o zamanın ünlü birçok futbolcusunu bir araya getiren muhteşem John Huston, bir futbol klasiğine imza atmıştı. Filmin tek Amerikalısı Hatch rolündeki Stallone’un haliyle kaleye geçip kevgire dönüşü, ama hayati penaltı kurtarışı, Pelé’nin Ümit Aktan tabiriyle şiir gibi rövaşatası, Alman işgalindeki Fransız taraftarların hep bir ağızdan söyledikleri marşlar ve “zafer” nidaları, ilk izlediğim zamanki tüyleri diken diken edici etkisini koruyor. Bu yazı için geçenlerde yine izlediğim filmde, Alman subayı Von Steiner rolündeki Von Sydow’un Pelé’nin enfes golüne kayıtsız kalamayıp alkışladığı, hakemin maçı çileden çıkardığı, maç yorumcusunun sevimsiz ve yanlı anlatımını içeren sahnelerin de gücünü yitirmediğini fark ettim. Bir maç anlatımı esnasında Ümit Aktan’ın bu filmden örnek verdiğini, kurduğu cümleleri tam çıkaramasam da hatırlıyorum.
aha sonra pekçok filme ilham kaynağı olmuş Victory, futbolun insanın içindeki özgürlük, meydan okuma, risk alma potansiyelini ortaya çıkardığını kanıtlayan klasikleşmiş bir örnektir. Michael Caine ve Von Sydow zaten tartışılmaz. Stallone ise şöhret yönünden en haşin zamanlarını yaşıyordu o dönem. Belki ona kalsa Victory serisi izleyebilirdik. Pelé bile çok iyi rol kesiyor. Bobby Moore ve diğer futbolcular bizim kuşağa biraz büyük geldiğinden, pek fazla heyecan yaratmıyor. Ama filmde tek kelime konuşmayan Ardiles'i maç kasetlerinden hayal meyal hatırlıyorum. O zamanın teknikleri ile bugünün cambazlıkları, bir yerde onur-gurur mücadelelerinin yerini şovun vahşi cazibesinin almaya başladığını gösterir gibi.. Günümüz maçlarında da bu manevi hazza ulaşma gayreti sayesinde başarının kendiliğinden geldiğini Galatasaray örneğinde gördük. Demek ki futbol oynarken kazanma ruhunun önüne hiçbir maddenin geçmesine izin verilmeyecek. 4 gol yedikten sonra, devre arasında elde edilen kaçma fırsatını sırf bu sebepten geri tepen müttefik esirlerin, sadece basit bir film kahramanlığı gösterdiğini düşünme yanlışına düşmememiz gerekir. Çünkü futbol tarihinde Victory'dekine benzer o kadar çok zafer var ki..

Manu Chao Soundtrack Maradona

Emir Kusturica tarafından çekilen Maradona belgeselinin müziklerini Manu Chao yapmış.. Maradona, Kusturica ve futbol bize bu kadar güzellik yeter derken ''Galatasaray taraftarı'' Manu Chao'nunda bu kadroya eklenip müziklere imza atması, güzelliğin son halkası oldu..

Maradona - Emir Kusturica@Cannes Film Fest#2

Aşağıdaki postta uzun uzun anlattığımız, 3 yıllık bir çalışma sonunda hazırlanan Emir Kusturica yapımı , Maradona belgeselinin Cannes'da yapılan özel gösteriminde Kusturica basın toplantısı sonrası yaptığı açıklamada turnayı gözünden vurmuş.. Taşı gediğine oymuş..'' Futbol asla sadece futbol değildir'' sözü bir klişe değil, gerçeğin ta kendisi.. İşte Kusturica'nın Maradona, futbol, film ve politika harmanlı açıklaması; "1986 Dünya Kupası’nda Maradona’nın golleriyle Arjantin, İngiltere’yi elediğinde, dünyada yerinden fırlayan milyonlarca insandan biri de bendim. Sonuç, Arjantin ve ülkem Sırbistan gibi Batı emperyalizminin kurbanları için zaferdi. Maradona emperyalizmin kurbanları için kurtarıcı bir simgeydi.."

Maradona - Emir Kusturica@Cannes Film Fest


Cannes film festivalinde Maradona'nın, Kusturica ustayla birlikte yıldızlar geçidi kırmızı halıdan geçişlerini ve Kusturica'nın üzerinde 3 yıl emek vererek hazırladığı Maradona belgeselini anlatmıştık blog sayfalarında.. Belgesel gösterime girince sinema önünde sabahlayıp Star Wars fanatiklerinin serinin her yeni filminde Lucas Arts'ı mesken tutmasına benzer görüntüler oluşssa hiç fena olmaz aslında.. Beyoğlu emek sineması önünde formalı atkılı bir sürü adam..Düşünmesi bile güzel..Söz konusu Film Cannes festivali kapsamında gösterildi. Kusturica'ya birde forma hediye etmiş Maradona.. Bu yıl Cannes'da ; ne Madonna, ne Sharon Stone, ne Angelina Jolie konuşuldu.. Maradona'nın oraya adım atması bile yıldız kategorisinde değerlendirilen herkesin yıldızını söndürüverdi veya ben konu Maradona olunca objektif davranamıyorum.. Büyük buluşmadan objektiflere takılan yeni fotoğraf seçkilerimide paylaşayım pubculture dostlarıyla..

24 Mayıs 2008 Cumartesi

Cannes Film Fest 08@NTV

Nuri Bilge Ceylan ''3 Maymun'' 'la Altın Palmiye'ye aday..Bu yıl; Jüri başkanı -çok doğru bir tercih olarak- 10 numara adam ;Sean Penn. İtalyan Sergio Castellitto, Amerikalı Natalie Portman, Alman Alexandra Maria Lara, Meksikalı Alfonso Cuaron, Taylandlı Apichatpong Weerasethakul, Fransız Rachid Bouchareb, İranlı Marjane Satrapi ve Fransız Jeanne Balibar jürinin diğer üyeleri.. Altın Palmiye Cannes 2008 ödül töreni ; Pazar 19.25 -Canlı yayınla NTV'de..

Cannes Film Fest 08 # 2








Cannes Manzaraları







The Show Must Go On



Maradona, Cannes film festivalinde Showa devam ediyor..