Sol açık fanzinin 1. sayısı/ sayfa 6’da bandiera rossa kaleme almıştı bu satırları.. Ulaş dostumuz facebook üzerinde kurucusu olduğum fanzin grubumuza sol açık fanzin başlığı altında girmiş yazıyı. Bloga değer gördük.. Paylaşmak istedik.. Güzel bir pazar sabahında ''futbolun asla sadece futbol olmadığını'' yeniden hatırlatmak babında..
futbol güzeldir ama futbol oynanabilecek özgür bir ülke daha güzeldir!
21 şubat 1944 yılında Paris - Mont Valerien’de nazi işgal güçleri 22 kişiyi idam etti. Kimisi Romanyalı, kimisi Polonyalı, kimisi Macar, kimisi Ermeni, kimisi İtalyandı; aralarından üçü ise Fransızdı. İdamlarından hemen önce çekilmiş bir fotoğraftan akılda kalan görüntü, o mevsimde Paris gibi bir şehrin bile soğuk olabileceğiydi, çünkü içlerinden 18 yaşındaki Macar işçi Tomas Elek, ölümden önceki son dakikalarında ısınmak için ellerini oğuşturmaktaydı. İdam edilen 22 kişi, Missak Manouchian isimli Adıyaman doğumlu Ermeni işçinin liderlik ettiği bir direniş grubuydu. Doğmadıkları ama artık yurt edindikleri bu toprakların istila edilmesine göz yummamışlardı Üç Fransız’ın dışında hepsi göçmen işçilerdi ve “işçi sınıfının vatanı olmaz” sözünün farklı bir yorumuyla, “her yer işçi sınıfının vatanıdır” diyerek faşizmin Fransa’yı istilasına karşı ölümü göze almayı kendilerine görev bildiler. Nazilerin ikmal yollarına, Paris- Reims tren yoluna sabotaj yaptılar, Naziler için üretim yapan imalathaneleri tahrip ettiler. Ama daha da gözkorkutucu olanını yapıp, Paris’ten sorumlu SS Generali Julius Richter’i Eylül 1943’te kaçırıp temizlediler İdam edilenlerden 21 yaşında bir İtalyan genç ailesine şu satırları yazdı ölüme gitmeden az önce : “Dear parents: These two lines to tell you that I've been condemned to a severe penalty. I very much regret not having told you what I did, but it had to be so. Pretend that I was at the front, and be as courageous as me. Little father and little mother, you have always been paradise for me .. I kiss all of Argenteuil from the beginning to the end. Your dear son who loves you till the last minute of his life.” Annesinin ve babasının ona sunduğu cennete veda eden ve şükranlarını sunan bu gencin ismi Rino Della Negra idi. 1923 yılında Fransa’da, Pas de Calais / Vimy’de İtalyan bir anne babanın oğlu olarak doğmuş, daha sonra 1926’da ailecek Paris’in kuzey batısına, Seine nehrine sırtını veren Argenteuil’e taşınmışlardı. Peki futbol üzerine bir fanzinin sayfalarında bahsedilecek ne özelliği var bu İtalyan gencin? Fazlasıyla var, çünkü Rino Della Negra, sadece nazi işgaline karşı hayatını ortaya koyan bir aktivist değildi, aynı zamanda işgal öncesinde profesyonel bir futbolcuydu. Argenteuil’de başlayan futbol aşkı, 19 yaşından itibaren Saint Ouen bölgesinin takımı Paris Red Star’da devam etmişti. Bugün bir çoğumuzun adını bile duymadığı bu takım, kuruluş tarihi olan 1897 ile futbol tarihinin en eski kulüplerinden biridir. Kurucusu ise Dünya Kupası’nın fikir babası ve ilk organizatörü Jules Rimet’dir. Yani denebilir ki Monet’den Delacroix’ya, bir çok ressamın ilham kaynağı olan Argenteuil banliyösü, futbol dünyasına da antifaşist bir futbolcu hediye etmiştir. Paris Red Star, kadrosuna katılan bu genç İtalyan ile, 1942 tarihindeki son Fransa kupasını kazandı. Leon Feonkinos kaptanlığındaki o kadronun zaferinden sonra, en son 1946 yılında kupa finali oynadılar, ancak kaybettiler. 1992-2001 yılları arasında son profesyonel dönemini yaşayan takım, şu anda 2. amatör ligde. Biz ise genç İtalyan’ın hayat izini sürmeye devam edelim. Della Negra’nın başarılı futbol hayatı, yaşadığı ülkenin, ari ırkın zaferi ve bin yıllık imparatorluğun hayalleri kuran işgalcilerce istila edilmesiyle son bulur. Ailesi zaten Mussolini muhalifi olduğu için Fransa’ya göçmüş olan genç işçi, Zorunlu Çalışma Servisi (Service du travail obligatoire) tarafından Almanya’ya zorunlu çalışma için çağrılır. Onun için artık, direniş saflarına katılmaktan başka yol yoktur. Başta da bahsedildiği gibi, Missak Manouchian isimli Ermeni bir işçi-şairin yönetimindeki gruba katılır. Bu göçmen işçi birliğinin askeri anlamda başarılı eylemlerinden kısmen bahsettik, ama genel olarak söylemek gerekirse grup yakalanıncaya kadar düşmanına 230 kayıtlı saldırıda bulunmuş, bu saldırılarda Nazilere 150 kayıp ve 600 yaralı verdirmiştir. Grubun, Rino Della Negra’nın da aralarında bulunduğu 23 üyesi, kasım 1943’te yakalanmış, göstermelik bir yargılamadan sonra idam cezasına çarptırılmışlar. Onlardan geriye kalan son görüntü, grubun sekiz üyesinin 21 şubat 1944’te siyah beyaz bir fotoğrafın daha da solgun gösterdiği bir duvarın önünde kurşuna dizilmeyi beklerken çekilmiş vakur duruşları. Bu son fotoğrafta Rino Della Negra görünmüyor, sırasını beklerken belki anne babasını, belki varlığından habersiz olduğumuz bir sevgilisini, belki de….. kazandığı o son kupayı düşünüyordu, kim bilir? Şimdi hepsi, insanlık tarihinin altın sayfalarında ismi unutulmaması gereken kahramanlar olarak yerlerini aldılar. Fakat Rino Della Negra’nın biraz daha özel bir dünyadan, futbol sahalarından da sevenleri vardı. Nitekim Paris Red Star kulübü - ki artık Red Star FC 93’tür adı – eski oyuncusuna olan vefa borcunu unutmadı. 1942 yılının Fransa Kupa Şampiyonu kadrosunun 11 numaralı oyuncusu için 22 şubat 2004’te, yani ölümünün 60. yıldönümünde, kulübün maçlarını oynadığı stade Bauer’de, l'ASO Arménienne takımı ile bir dostluk maçı yapıldı. Ondan geriye kalan, futbolu yaşamı sevdiği kadar seven, ama insanlığı savunma sorumluluğunu, tüm kişisel geleceğinin önüne koyan bir 11 numaranın hikayesidir. bandiera rossa
24 Şubat 2008 Pazar
Rino Della Negra
Etiketler:
Futbol
Kaydol:
Kayıt Yorumları (Atom)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder