2 Şubat 2008 Cumartesi

A Clockwork Orange


''right, right, right'', ''well, well, well'', ''brother, brohter, brother'', ''hi, hi, hi''...

Stanley Kubrick resitali.. Malcolm Mcdowell'in sisteme vurduğu Alex soslu junkie çorbası tokadı..

kubrick'in kitlelere ders verme gibi bir derdi yoktur sadece etkileyici olanı anlatır''. alex'in dramına gelirsek alex ''kardeşleriyle'' tam tabiriyle gündüzleri öğrencilik geceleri serserilik yapan bir junkie'dir. fakat bu tutumu onu belalı bir devlet hapishanesine ordanda bir kişilik değişterme programına sürükler. Alex suç işlememeye şartlanırken izleyeci sürekli alex'in gözlerini seyreder çünkü kubrick şiddetin, düşüncenin aynası olan gözlerdeki değişimini bize anlatmak ister. alex ilk başlarda keskin bakışlarını makyajıyla sivriltirken bu programdan sonra ''deyim yerindeyse'' kuzu gibi bakmaya başlar. baskının kişiye getirdiği yükün en somut kanıtı böylece gözlerimiz önüne serelir. en sonunda ise alex tüm bu olanlara karşılık tekrar ''iyileştirilir'' ve kaosuna geri döner. sondaki bu ayrıntı mide bulandıracak kadar düşüncüdür. çünkü iyi olarak verilen aslında başta verilen kötünün tam kendisidir.


kötü, iyi kavramlarını sorgulamaya başladığınız anda hangi tarafta duracağınıza karar vermeniz gerekir. hangi tarafı seçerseniz seçin siz aslında her zaman iyi olansınızdır. emirlere uymak, söyleneni yapmak, doğru olanı gerçekleştirmek için çabalarken kendinizi bir çukurun içinde bulursunuz. devletin bireyi mi kendi iktidarını mı koruduğunu sorgulamadığınız müddetçe piyon olarak oyunda yer alırsınız. ilk gözden çıkarılacak önemsiz taşlardır ya piyonlar. sizi kötüden uzaklaştırmaya çalışanlar çukurun en dibinde bir cennet sunarlar önünüze. dedim ya çukurun dibinde. iyi olmanızı isteyenler kötü olmanız için çaba sarf etmeye başlarlar. artık otomatik portakal size anlatacaktır. değiştirme çabalarının ne olduğunu, kimin yararına olduğunu ya da halk bunu istiyor un ne demek olduğunu...

Hiç yorum yok: