Dün gece Camp-Nou'da unutulmayacak dakikanın adı; Dakika 2.. Barcelona'nın LA Liga'daki skandal performansından doğan hava sonucu, CL yarı finalinin çarşamba geceki ayağında ışık hızıyla turbo X3 motor top oynayan Manchester United için Katalanya'da Barca'ya tarihinin en ağır bozgununu yaşatır diyenler çoğunlukta.. Dakika 2.. Önemli dakika...Manchester'ın kullandığı korner atışında Milito topa eliyle müdahele edince hakem Massimo Busacca penaltı noktasını gösterdi. Topun başında Premier League tarihinde Manchester United formasıyla bir sezonda en çok gol atan oyuncu ; Cristiano Ronaldo.. Haziran ayındaki Euro-2008 için Portekiz'in en büyük umudu.. Türk'lerin , Çeklerin ve İsviçre'lilerin uykularını kaçıran adam.. Dakika 2 ... Rjkaard için 2 maçla koca sezonun hezimetini kotarma planının sonu olacak vuruşu yapmak için geliyor topun başına , George Best'in gol rekorunu kıran Ronaldo.. Ama olmuyor işte kaçıyor penaltı..Ve trsine dönüyor maç.. Deco, Eto'o , muhteşem oynayan gecenin yıldızı Yaya Toure, sakatlıktan yeni çıkmasına rağmen futbol resitaliyle dönen junior Maradona Messi ile 90 dakika boyunca top yüzü göstermiyor Manchester'a Barcelona.. Oyun olarak eziyor geçiyor ama golüde bulamıyor.. Sir Alex Ferguson Giggs'i yedek oturtup Park'ı sahaya neden sürdüğünü maç sonucuyla Old Trafford'a avantajlı dönerken açıklamış oluyor futbol alemine.. Yinede tel tel dökülen Barca yanıltıyor tahminleri.. Tura ortak , finale aday olduğunu gösteriyor..Ronaldo'nun kaçırdığı penaltıdan ''kaçan balık büyük oluyor ManU cephesi için''..Maç sonu Sir sakin...Rjkaard ise kafasında bin tilki dolaşan bilmececi gibi.. Old Trafford'da favori yok.. Garanti yok.. Garantisi olan tek şey sezonun e güzel futbol maçını izleme ihtimalimizin yüksekliği...
24 Nisan 2008 Perşembe
Scholes Yüzler Klübünde
Manchester United'ın biyonik adamı Paul Scholes, Barcelona karşılaşmasıyla Devler Ligi’nde 100. maçına çıktı. Tepeden tırnağa futbolcu olarak doğan adamlardan biridir Scholes.. Her maçın gizli kahramanı kafasına estikçe ve üstün yeteneklerini bitmeyen enerjisiyle birleştirip geriden top alarak defansa yardım edip, üstüne birde oyun kurup bunlarlada yetinmeyip orta alanı domine ederek zaman zaman forvete geçen , tanımsız bir tarza sahiptir.. İleri geri durmadan 90 değil 900 dakika koşabilecek sanır insan ..Ryan Gigs ve Sir Alex Ferguson ile birlikte FC Manchester United'ın kült figürüdür benim için.. Yakışmış 100'ler klübüne girmek.. Şampiyonlar liginin 100 maç barajını devirip dalya diyen diğer futbolcuları ise maç sayısına göre ; Raul (116), Roberto Carlos (114), Paolo Maldini (109), Oliver Kahn (103), David Beckham (103), Ryan Giggs (102), Clarence Seedorf (101) ve Luis Figo (100) şeklinde sıralanıyorlar..
Dakika 94
Şampiyonlar ligi yarı finalinin salı gecesi ayağında gözler Britanyadaydı.. İki ada takımının kapışmasında , Chelsea çeyrek final serisinde sergilediği irrite edici olumsuz futbolu yine tekrarladı , defans , yan pas, gol yemeyeyimde elbet çıkar bir tane atarım mantığı vs vs.. Chelsea'de Drogba yokları oynuyor, Lampard , Terry ortalarda yok, Ballack ve Essien hariç takımda top oynayan adam göremiyorum ben..Bu yarıfinal eşleşmesine özgü bir yorum değil bu , uzunca bir zamandır devam eden sürecin gözle görünür gerçeği.. Milyon dolarların en astronomik boyutlarında gezinen bir bütçe için şu Chelsea'nin oynadığı futbol fiyaskodur.. Futbolun tadını , tuzunu estetiğini aramayıpta sadece skoruna ve ''94. dakkada Chelsea attı be abi benim iddia kuponunda bu maç 0'dı baba buldum parayı'' mantığıyla yaşayıp, sevinen neo-futbolseverler için öyle veya böyle Premier League'de şampiyonluğa oynamak ve CL'De final kovalamak başarıdır ama o aşı bize tutmuyor işte.. Sevmedim sevemedim gitti şu İskandinav ekolüne benzer power futbol denen Chelsea tarzını..Dünya futbolunda safını herkes beli etmeli artık..Defansif fizik güce dayanan kondisyonu yüksek ama 90dk boyunca bir tane estetik hareket yapmayan, çalım atmayan, şut çekmeyen, mekanik robot takımlar mı? yoksa Arjantin gibi, Kolombiya gibi, İspanya gibi kaybetseler bile sabaha kadar zevkle izlenecek teknik ve belki biraz romantik ekoller mi? büyük bir yol ayrımıdır bu futbolsever bünyeler için..Neyse Şampiyonlar liginden devam edelim.. Şu maçta; Liverpool'a dönersek ; 3 yıl üst üste şampiyonlar ligi finali oynayarak rekor kırmanın eşiğindeler.Bloda defalarca bahsettiğimiz gibi FC Liverpool Local rekabette durumu ne olursa olsun bu kupayı ve avrupa vizyonunu seviyor.. Geleneğiyle, taraftarıyla, mazisi ve oynama isteğine dayalı göze hoş gelen futboluyla finalede yakışıyor.. Yakışıyor yakışmasına ama şu yarı final maçında Şampiyonlar ligi'nde ev sahibi olmanın hiçbir avantajını kullanamayan , yapması gerekenleri yapamayan , tecrübesine yakışmayan biçimde panik bir takım görünümü çizdiler Chelsea karşısında.. Futbolun bir Tanrısı varsa adalet ölçüsünü zaman zaman dengeleyemiyor e terazinin kantarını hep en dramatik dakikalarda kaçırıyor.. Anfield Road'da maçın berabere bitmesi iki takımında oyununu analiz edince sürpriz değil ama santrası bile yapılamayan bir 94. dk golüyle Chelsea'nin beraberliği kurtarması pek adil olmadı..Hemde o golü kendi kalenize atıyorsanız...Futbol bu yüzden hayatın ta kendisi işte.. Son nefesi vermediği sürece canlıdır insanoğlu ve son düdük çalmadan asla kazanmış sayılmazsınız.. Hollandalı Dirk Kuyt'ın 43. dakikada attığı golün üstüne 51 dakika boyunca farkı 2-3 yapma şansıda büyük kapran Gerard ve Torres'in ayaklarından harcandı . Sonuç maçın bu sonuçla biteceği düşünülürken sonradan oyuna giren Riise'nin uzatmaların son dakikasında kendi kalesine attığı golle maç 1-1 bitiverdi işte.. Stamford Bridge'deki rövanşın favorisi yine yok.. Gönlüm Liverpool'dan yana dile kolay tek kanallı TRT yıllarının süt kupası finallerinden beri Ian Rush'lı günlerin bize futbolu sevdiren ilk göz ağırısıdır REDS!.. Ian Rush, John Barnes, Sounnes,Fowler gibi isimler geçicen akan sular durur bu futbol manyağı bünyede.. ama iki takımda güzel futbol oynarsa kazanana hakkını teslim ederim.. İlk maç gibi taktik savaşı yerine teknik ve estetik savaşı olsun yeter.. Futbol bu Avram Grant kardeşim satranç değil..
23 Nisan 2008 Çarşamba
City Of Violence
DVD marketleri dolaşırken, izlemediğim , kaçırdığım yeni bir asya filmi görünce düşünmeden alıp kasaya yöneliyorum.. Blogda ; Uzakdoğu sinemasını Cinematografo etiketinde 3 bölüm olarak uzun uzun anlatmıştım.. Son izlediğim uzakdoğu filmi City Of Violence oldu.. Türün meraklıları için manga tadında bir görsel şölen olmasının dışında bu film bir ''Film Noir'' yani kara film.. Yönetmen uzakdoğu sinemasının son dönem en fazla parlayan yıldızı ; Ryoo Seung-Wan ..Manga tadındaki Film Noir Action'ların değişmeyen yıldızlarından Jung Doo-Hong ise başrolde.. filmde oldukça geniş bir yeri dövüş sahneleri tutuyor ama bu da filmin aslında bir kara film olduğunu değiştirmiyor.
Filmde olay yapısı gereğince kahramanların (biri hariç) gerçek ile yüzleşmesi kolay olmuyor. Buna ek olarak filmin başında ve bitişinde yeralan lise yılları flashback'leri olaylara karşı karakterlerin duruşunu aslında daha iyi anlamamızı sağlıyor. Hal böyle olunca film pop corn dövüş konseptinden uzaklaşıyor ve sona yaklaşırken harika estetize edilmiş, yapılabilecek tek tabirle Tarantino'nun damak tadına layık bir kara film çıkıyor karşımıza. Estetik uzakdoğu aksiyon sinemasının tüm nimetlerine rağmen %100 Grindhouse tadı bile alabiliyoruz filmden.Film kurgusal sağlamlığının yanında türün sevenleri için başlı başına bir görsel şölen niteliği taşıyor..Zorlu aksiyon sahnelerinde , kovalamaca ve takiplerde dublörlerin performansları inanılmaz hem de dövüş sekansları yapay olmaktan uzak: Boyuna indirilen yan tekmelerin yada koşup duvardan sekmelerin bu kadar gerçekçi görünmesi bile beni şaşırttı. Aslına bakarsnaız filmde çok fazla şaşırtıcı şey var: Filmin ismine aldanmayın zira film vahşet öğelerini ilginç şekilde açıkça teşhir etmeksizin verilen bir şiddet tasviri kullanıyor, bunu şiddetin kansız kullanımı anlamında söylüyorum: Zira film çoğu türdaşından daha az kan içeriyor. Yine şaşırtıcı şekilde film kadın-erkek duygusallığını kullanmaktan ilginç şekilde kaçınıyor ve bununla da takdirimi kazanıyor: Filmde bayanların diyalogları 1 dakikayı bulmuyor. Filmin o tarz bir duygusallıktan uzak tutulması ne çocukluk günleri hissiyatını kaybettirmiyor ne de erkeksi bir intikam duygusunu...
Karakterlerin tamamının aslında bir noktada zayıflıkları olduğu ortaya çıkıyor ve bu da eski arkadaşlığı çökertecek olayları saplayacak ortamı hazırlıyor. Pil Ho karakterine özellikle hayran oldum diyebilirim. (Çimento kalite kontrolü harika sahneydi) Tüm bu özellikler ve fazlası yüzünden sona yaklaşılırken aslında ne olacağı içinize doğsa bile filmi asla bırakmıyor, daha da bağlanıyorsunuz. Film misyonu üzere bildik son için tahmin edebileceğinize fazladan bir kurban daha seçerek size son bir dakika golü daha atıyor. Son dönemlerde böyle kurgusal bakımdan sürükleyici filmler bulunmuyor.. ABD sineması iflas ededursun, asya sineması gümbür gümbür üretmeye, orjinal kalmaya, kendi sanatının normlarını oluşturmaya ve tüm türlerde klasikler yaratmaya devam ediyor..
Fantastik Türk Sineması Special DVD Collection
Fantastik Türk Filmleri Yunanlı Şirket ONAR FILMS tarafından, özel ekstralarla ve de İngilizce-Yunanca altyazı seçenekleriyle meraklılarına Sınırlı Koleksiyon Baskısı (Limited Collectors Edition) halinde ulaştırılıyor. Filmleri edinmek için: (www.youtube.com üzerindeki çok az bulunabilen kolleksiyon trail görüntülerle birlikte ki bu fragmanlar bile bu kült filmler için başlı başına arşivliktir) ..Yeşilçam'da binbir emekle hazırlanan bu yapımların Türkiye'de special edition DVD setleri çıkmazken , Yunanistan'da filmlerin hakettiği değeri bulması ise üzerinde düşünülmesi gereken bir olay..
www.onarfilms.com adresine tıklamanız yeterli..
Fantastik Türk Sineması ve Tehlikeli Kadınlar
Filmlere bakarak bir analiz yaptığımızda öncelikle bu filmleri üreten şirketlerin çok fazla sermayesi olmayan, Özler Film, Şahin Film, Hisar Film, Emel Film, Yerli Film (Tual Film adını alacaktır daha sonra), Atadeniz Film ve Osmanlı Film (daha sonra Anıt Ticaret oldu) gibi küçük şirketler olduklarını görürüz. Şirketler küçük, sermaye de doğal olarak az olunca dönemin Türkan Şoray, Fatma Girik, Cüneyt Arkın ve Ayhan Işık gibi yüksek ücretle çalışan starları ile filmler yapmak imkansız olduğu için kendi starlarını yaratmak zorunda kalmışlardır. Kendi yönetmenlerini de bulmaları, ortaya çıkarmaları gerekmiştir. Dönemin bütün Fantastik Türk Filmleri için bu durum sözkonusu olmasa da büyük şirketlerin pahalı oyuncu ve yönetmenlerle yaptığı filmler, furyanın içinde devede kulak kalmaktadır. Yani Fantastik Türk Sineması genellikle B’den Z kategorisine dek samimiyetini korumuş, Yeşilçam 'ın küçük ve az paralı şirketleri için can simidi olmuştur. Ama kendilerini A kategorisine sokan varlıklı şirketlerin burun kıvırdıkları, küçümsedikleri türleri barındırdığından, genellikle onlar tarafından dışlanmıştır. Fantastik Türk Sineması bu yüzden kırsal alanda ya da kentlertin ücra köşelerindeki mahalle sinemalarında, genellikle çocuk yaştaki izleyiciler tarafından tüketilen, hatta bütçesine göre yapımcılarına iyi kârlar getiren bir alan olmuştur. İzleyici potansiyelinin çoğunu çocuk yaştakiler oluşturduğundandır ki, filmlerin birçoğunun konuları ve tipleri, ya doğrudan Zagor, Kaptan Swing (Comandante Mark) ve Kızılmaske (The Phantom) gibi çizgiromanlardan alınmış, ya da çizgiromanlardakileri çağrıştıran konu ve (bazen birden fazla tipin kombinasyonu olan Demir Yumruk , Demir Pençe ve Kinova gibi) kahramanları içermişlerdir.
Yılmaz Atadeniz , T. Fikret Uçak, Çetin İnanç, Tolgay Ziyal ve Tunç Başaran gibi çizgiromanları sevdiklerini saklamayan yönetmenler arasından özellikle de Yılmaz Atadeniz 'in yapıtlarında 30' lu ve 40' lı yılların ‘Seriyal’ filmlerinin etkisi çokça hissedilmektedir. Casuskıran (1967) , içiçe çektiği Zorro Kamçılı Süvari ve Zorro' nun İntikamı (1967) , Casuskıran: Yedi Canlı Adam (1970) ve Yılmayan Şeytan (1972) gibi filmleri Atadeniz 'in Seriyal tutkusunun en iyi örneklerini teşkil etmektedirler. Çizgiromanlar söz konusu olunca da; 3 Dev Adam 'la T. Fikret Uçak (1973), Kaptan Swing: Korkusuz Kaptan'la Tunç Başaran (1971), aynı yıl çekilen iki Kızıl Maske ile de Çetin İnanç ve Tolgay Ziyal (1967) pek yabana atılamayacak ürünler vermişlerdir.Asıl konumuz olan Fantastik Türk Sineması’nda Tehlikeli Kadınlar'a gelirsek , ön plana çıkan isimlerin Gülgün Erdem, Feri Cansel, Figen Han, Eva Bender, Mine Sun, Melek Görgün,Yeşim Yükselen, Suzan Avcı ve Mine Soley gibi 'Vamp' oyuncuların, masum görünen ama deri giysilere bürünüp eline kırbacını aldığında ölümcül olabilen bir Nebahat Çehre 'nin, Safiye Yankı gibi akrobatik hareketleri çok iyi uygulayabilen birinin, Nur-Ay gibi strip-tease ustalarının adları ön plana çıkmaktadır.T. Fikret Uçak'ın oyuncu Doğan Tamer'in senaryosundan çektiği 3 Dev Adam'da ana karakterler erkektir. Filmde uluslararası tarihi eser kaçakçısı bir örgütle mücadele etmek için, Amerika' dan Kaptan Amerika (Aytekin Akkaya) ve Meksika' dan da ünlü maskeli pankreas güreşçisi Santo (Yavuz Selekman), Türk polisine yardım etmek üzere İstanbul' a gelirler. Her ne kadar filmin baş kadın oyuncusu Deniz Erkanat olarak görünse de, Mine Sun kötü karakter olan Örümcek Adam' ın sevgilisi Nadya rolünde, en çarpıcı sahnelerden birinde görünerek onun önüne geçer. Filmin jenerik öncesi giriş bölümünde, Örümcek Adam ve çetesi, deniz kenarında bir yerde, kim olduğu pek belli olmayan bir kadını boynuna kadar kuma gömerler. Zavallı şaşkınlık içindedir. Kötü adamlar kıçında deniz motoru bağlı olan küçük bir teknenin pervanesini çalıştırarak ona doğru ilerlerler. Kadının yüzündeki ifade dehşete dönüşür. Pervane yüzünü parçalarken fışkıran kanlar, Örümcek Adam' ın yanında bulunan sevgilisi Nadya' nın çıplak bacaklarına sıçrar. Nadya' nın yüzü orgazm anında doruğa ulaşmış bir kadının yüz şeklini alır. Bu sahne daha başından filmin 'Tehlikeli Kadın'ının Mine Sun olduğunu göstermektedir bize.Melek Görgün ise oynadığı, İtalyan kökenli esrarengiz western kahramanı Kinova (Kinowa)' nın adını taşıyan, ama ne orjinal tiple, ne de öyküyle ilgisi olmayan Kinova: Demir Yumruk'ta (Çetin İnanç-1971), karate ustası fettan bir kadını canlandırdığı Kırbaçlı Yosma'da (Semih Evin-1972) ve intikam tutkusu yüzünden, renkli fetiş kıyafetler giyip aksiyona katılan bir kadını oynadığı Dişi Akrep'te (Feridun Kete -1972) erkek alemine dehşet saçar (1). Yönetmen Yılmaz Atadeniz , Erotik Türk Sineması kitabı için kendisiyle yaptığım bir söyleşide sanatçı ile ilgili olarak şöyle anlatır;Maskeli Şeytan' da soğuk, karlı, ıslak bir havada Melek Görgün çırılçıplak soyunarak özveriyle çalıştı. Tabanlarına kat kat sargıda kullanılan ten rengi bantlardan yapıştırmama rağmen üşüttü ve yumurtalıklarından hastalandı. Hiç kapris yapmazdı. Tam tersine sette çok yumuşak, hiç sinirlenmeyen bir yapısı vardı. Sette soyunurken çok rahat idi. Profesyonel, uyumlu, dost bir insan idi. Hiç geç kalmaz, olay çıkarmazdı. Hatırlıyorum O' nun Hikayesi' nde (Yılmaz Atadeniz-1975) para bile almamıştı. Sanırım benim filmim olduğu için. Bu film onu iyice popüler yaptı. Hemen sonrasında ise göğüslerini silikonla büyüttü... ''60'lı yılların sonlarında Kıbrıs' tan gelip, Yeşilçam'da kendi çapında haklı bir şöhret yakalayan Feri Cansel'i ilk defa ünlü sinema yazarı Agâh Özgüç piyasaya takdim etmiştir. Yılmaz Atadeniz' e göre Feri Cansel Türk sinemasının silikonlu göğüslere sahip ilk oyuncusudur. O yıllarda az bulunan bu özellik onu kısa sürede Anadolu piyasası için yapılan filmlerde zirveye ulaştırır. İlk zamanlarda jeneriklerde adı Can-Sel olarak yazılsa da başrol aldığı filmlerde Feri Cansel adını kullanır. 1970'te Yılmaz Atadeniz 'in çektiği Maskeli Şeytan'da İrfan Atasoy'la başrolü paylaşmadan önce özellikle de Pesen Film (Nevzat Pesen) için İlhan Engin' in yönettiği Dev Adam (1968) ve Işık Toraman 'ın sahibi olduğu Metin Film hesabına yapılan Demir Pençe: Korsan Adam (Çetin İnanç-1969) gibi filmlerde irili ufaklı rollerde görünür. Maskeli Şeytan'da Türk süper kahramanı İrfan Atasoy'un sevgilisi, süper mini etekli ve uzun deri çizmeli tehlikeli kadın Feri'yi oynar. Yılmaz Atadeniz daha önce İrfan Atasoy'la yaptığı Casus Kıran'a (1968) bir devam filmi yapılması olayına hayır demeyince kadroya Feri Cansel alınarak Casus Kıran: Yedi Canlı Adam (İrfan Film-1970) çekilir. Feri Cansel artık Tehlikeli Kadın rollerinin aranan oyuncularından biri olmuştur. Aynı yıl yine bir Metin Film klasiği olan Demir Yumruk: Devler Geliyor'da (Tunç Başaran-1970), Kızılmaske, Superman ve Bat Man karışımı, Demir Yumruk adlı karakterin (Enver Özer) kadını rolündedir. Bir yıl sonra Yılmaz Atadeniz yine sahneye çıkar ve kendi hesabına Belanın Kralı (1971) adlı filmi yönetirken, kadın oyuncu olarak Feri Cansel'i tercih eder. Bu Türk sinemasını en ilginç 'Yerli Süper Kahraman' filmlerinden biridir. Biraz konu olarak (Atadeniz'in pek çok avantür filminde olduğu gibi) 'Zorro' etkileri taşısa da, büyük şehirdeki bazı problemleri çözmek için Adana'dan İstanbul'a gelen 'Bela' lakaplı bir genç (İrfan Atasoy) ve iki kızkardeşinin (Safiye Yankı ve Hamiyet Yankı) serüvenlerini anlatır. Feri Cansel'in genç yaştaki ölümü hayranları ve onu tanıyanlar arasında şok etkisi yaratır. Halbuki bu olay sürpriz değildir. Sanatçıyı yakından tanıyan Yılmaz Atadeniz şöyle anlatmaktadır;''Feri ilginç bir kadındı. Kendine çok güvenirdi. Türk sinemasında çoğu kadın oyuncunun başında hamileri, onları koruyan birileri bulunurken onun yoktu. İstemezdi. Hayatını böyle sürdürürdü. Bir ara beraber olduğu bir adam vardı. Karınca bile incitemeyecek kadar zararsız biri idi. Feri ne çektiyse dilinden çekti. Adama hakaretler etmiş, erkekliğine dokunan laflar söylemiş ve adamı kışkırtmış... Zümrüt de (Feri Cansel'in kızı) evde imiş. Adam Feri'yi bıçaklamış. Yani dili yüzünden hem kendini hem de adamı yaktı Feri... ''. Tabi bunlar Atadeniz’in yorumları...
Belanın Kralı'nda Feri Cansel'in yanı sıra akrobat Safiye Yankı ve Hamiyet Yankı kardeşler de rol almışlardır. Yılmaz Atadeniz bu filmin çekiminden sonra İrfan Atasoy'la Hamiyet Yankı'nın evlendiklerini anlatır. Bu filmde rol alan Safiye Yankı'nın 'Tehlikeli Kadın'lığı ise Melek Görgün, Feri Cansel ya da Suzan Avcı gibi oyuncuların yaydıkları o ölümcül 'Cinsel Enerji' patlamalarından değil de sahip olduğu 'akrobasi' yeteneğinden kaynaklanmaktadır. Diğer kadınlar gibi entrika kurma yeteneği yoktur onun oynadığı karakterlerin. O, rakiplerini akrobasi yeteneği sayesinde alteder. Tıpkı Filiz Akın'ın Karateci Kız'da (Orhan Aksoy-1973) oynadığı saf, masum, ama tacize uğradığında intikamını alacak enerjiyi, gücü doğuştan değil de sonradan, çalışarak, egzersiz yaparak kazananlardandır. Safiye Yankı, Şahin Film (Şahin Koçak) yapımı Maskeli Üçler'de (Melih Gülgen-1971), yine kendisi gibi akrobat olan Levent Çakır ve kardeşi Metin Yankı (2) ile başrolleri paylaşır. Ayrıca Nesrin Nur ve Nur-Ay'da kötü adamların 'Tehlikeli Kadın'larıdırlar, bol bol sevişirler ve vakit buldukça da strip-tease yaparlar. Safiye Yankı'yı daha sonra Uçan Kız (Semih Evin-1972) adlı 'Düşsel' bir Şahin Film yapımında görürüz. Burada söz konusu olan maskeli süper kahraman Bat Man'ın 'Kız' olanı yani dişisidir. Bu dişi Bat Man (aslında 'Bat Girl' dememiz gerekiyor) film boyunca kötü adamların korkulu rüyası olur. Yine aynı yıl, bu sefer Yerli Film (Tual Film-Hasan Tual) yapımı olan Süper Adam İstanbul'da (Yavuz Yalınkılıç-1972) adlı filmde, Erdo Vatan (Erdoğan Vatansever) ve Metin Yankı ile oynar Safiye Yankı. Bu filmde uçma yeteneği sınırlı (aşırı göbekli olmasından kaynaklansa gerek) bir Süper Adam'ın Diana adlı, akrobasi ustası sevgilisi rolündedir. Durmadan taklalar atar, İhsan Gedik ve Ekrem Gökkaya gibi kötü adamları döver. Gücü yetmediğinde ise sevgilisi Süper Adam ona yardım eder.Fantastik Türk Sinemasının en tehlikeli kadınlarından biri de masum görünüşüne rağmen Nebahat Çehre'dir. Yılmaz Güney' in karısı olduğu dönemlerde oynadığı Demir Pençe:Korsan Adam ve Demir Pençe:Casuslar Savaşı (ikisi de Çetin İnanç-1969) gibi filmler sık sık karı koca kavgalarına neden olsa da, sanatçının adeta kocasının maço tavırlarına karşı bir duruş simgeleyen bu tarz filmlerde ısrarla oynaması normal karşılanmalıdır. Filmografisinde İlhan Engin' in yazıp yönettiği Dev Adam (1968), Tolgay Ziyal'ın Kızıl Maske'si (1968), Feridun Kete imzalı iki film; Zoro Dişi Fantoma'ya Karşı ve Zoro'nun Kara Kamçısı (Evet 'Zorro' değil, 'Zoro' yazılıyorlar./ ikisi de 1969) ile Cüneyt Arkın'lı Adsız Cengâver (Halit Refiğ-1970) gibi tür için önemli ve ilginç yapıtlar da vardır. Bu filmlerden 'Zoro'lar tamamiyle kayıp olmasına karşın, diğer üçü nadir de olsa orta karar görüntülü videolar olarak bazı koleksiyoncularda bulunabilmektedir (3). Nebahat Çehre; 'Demir Pençe' filmlerinde, vatanı, milleti için, uluslararası kötü güçlere karşı çarpışan maskeli kahraman 'Demir Pençe' ile omuz omuza verip, davaya katılan mini etekli, deri fetiş giysili, uzun çizmeli ve kırbaçlı fettan kadındır. Aksiyon halindeyken giydiği kostüm, İtalyan sado-erotik çizgiroman ve fotoroman kahramanı maskeli 'Genius'un maceralarındaki dişi yan karakter 'Love'ın kostümünü andırmaktadır (4).Yeşilçam'da 1967'de başlayan 'Killing' furyasına, Dişi Killing (Aram Gülyüz-1967) ve Killing Ölüm Saçıyor (Birsen Kaya-1971) ile 'Süper Kahraman' filmlerinin gedikli kadın oyuncusu Gülgün Erdem'de katılır (5). O dönem avantür filmlerin aranan oyuncularından biridir ve kavgacı, güçlü kadın imajı ona 'cuk' oturmuştur. Filmleri mahalle sinemalarında ve kırsal alanda iyi iş yapmaktadır. Bebeksi yüzü ve yerinde dolgun vücuduyla, çocukluktan ergenliğe yeni adım atmaya çalışan bizlere (her nekadar ben filmlerini 10 yıl kadar gecikmeli izlemiş olsam da) ilaç gibi gelmiştir. Karaoğlan’sız 'Karaoğlan' filmi Camoka'nın Dönüşü'nde (Suat Yalaz-1968) büyük usta Danyal Topatan'la başrol oynamıştır. Bu filmde eli kırbaçlı, erkeklere kök söktüren acımasız bir kadın rolündedir. Zamanı gelince, dönemin erotik çizgiroman kahramanı 'Jungla'dan ve İtalyan seks bombası Edwige Fenech'li ; Samoa: Regina Della Giungla / Samoa: Ormanlar Kraliçesi (Guido Malatesta-1968) ile Femi Benussi'li Tarzana: Sesso Salvaggio / Tarzana: Vahşi Seks (Guido Malatesta-1969) filmlerinden esintiler taşıyan, Kayahan Arıkan (Tancan Akın)'ın Dişi Tarzan'ında (1971) rol almıştır (6). Bir yıl sonra, iki 'dehşetli' filmle türe katkıda bulunmaya devam etmiştir; Kaplan Kadın: Dehşet Adası (Tancan Akın / Kayahan Arıkan-1972) ve Süper Kadın Dehşet Saçıyor (Feridun Kete-1972). İki film de günümüzde kayıptır. Ancak afiş ya da lobby fotoları sayesinde bir parça olsun ne kadar keyifli filmler oldukları anlaşılmaktadır. Kayıptırlar ve hazine değerindedirler...Yeşilçam'ın 'Seks Bombası' ünvanını, haklı olarak yıllarca taşıyan Figen Han; Fantastik Türk Sineması’na, bir Yılmaz Atadeniz klasiği olan Casus Kıran: Yedi Canlı Adam'da (1970) , filmin kötü karakteri Nihat Ziyalan'ın seksi sevgilisi rolüyle bir giriş yaptıktan sonra, Mehmet Karahafız, Çetin İnanç ve Hasan Çakır'ın Kurduğu Osmanlı Film yapımı, Kinova: Demir Yumruk'a da (Çetin İnanç-1971) iki devam filmiyle katkıda bulunmuştur; Kara Şeytan: Kinova 2 ve Kamçılı Kadın: Kinova 3 (her ikisi de Çetin İnanç-1972). Bu filmlerde 'Oski' lakaplı, aksiyon ustası Hüseyin Zan ile süper bir çift oluşturmuşlardır.Yeşilçam'ın 'Egzotik Bakışlı' kadını, geçtiğimiz yıl kaybettiğimiz Yeşim Yükselen (asıl adı Hamiyet Yükselel), sinemaya 1960 yılında figüran olarak gelmiş, Hüseyin Zan' ın desteğiyle, Yılmaz Atadeniz' in Maskeli Beşler (1968) filminde Meksikalı dansöz kızı oynamış, daha sonra 'B' filmlerinde ciddi rollere tırmanmıştır. Sinemada 'Tehlikeli Kadın'lığını maskeli filmlerde kötü adam'ın yanında, iyi kahramana ve onun yandaşlarına karşı göstermiştir. 1971'de Cavit Yürüklü'nün Özler Film (Müfit İlkiz) hesabına, Levent Çakır, Fatma Belgen ve Turgut Özatay ile çektiği Kızıl Maske'nin İntikamı'nda 'Vamp' bir tipi oynamıştır. Kızıl Maske'ye karşı kurulan entrikalarda aktif bir rol alan kadınıdır. Kötü adam o olmadan bir hiçtir adeta. Emellerine ulaşmak için onu kullanır. Ama başrol Kızıl Maske'nindir ve kötüler cezalarını bulurlar. Kült fantastik ve macera filmleri üretme konusunda ısrarlı olan, Işık Toraman'ın şirketi Metin Film adına çekilen ve Hüseyin (Oski) Zan' ın başrol oynadığı Örümcek'te (Taner Oğuz-1972) yine entrikalara karışır. Kötü adamların, motosiklet kasklı, bandocu kıyafetli, maskeli kahraman Örümcek'i altetme çabalarına tuz biber olur. Yavuz Yalınkılıç'ın yönettiği Süper Adam İstanbul'da'da (1972) kötü adam Hayati Hamzaoğlu' nun fettan kadınlarından biridir. Bir yıl sonra, Türk sinemasının en güzel Fantastik filmlerinden biri olan Çılgın Kız Ve 3 Süper Adam'da (Cavit Yürüklü-1973), yaptığı 'Fludi' adlı robotla Dünya'yı ele geçirmeye çalışan, 'Yüce Şeytan' lakaplı kötü karakterin sağ kolu, maskeli ve fetiş giysili ölümcül kadın 'Afrodit'i oynar. Ayrıca Behçet Nacar'lı ve Aytekin Akkaya'lı birçok avantür filmde de rol almıştır...Gedikli Süpermen Levent Çakır'ın oynadığı Çılgın Kız Ve 3 Süper Adam'da olağanüstü yeteneklere sahip Üç Süpermen'e, 'Yüce Şeytan' ve örgütüyle verdikleri mücadele sırasında yardım eden, mini etekli 'Çılgın Kız'ı oynayan Emel Özden ise, aynı yıl yine Levent Çakır'lı Yarasa Adam-Bed Men'de (doğru okudunuz afişte ve jenerikte 'Bat Man' değil 'Bed Men' yazıyor) rol alarak gözlerimizi şenlendirir. Yarasa Adam-Bed Men (1973), yönetmeni Savaş Eşici'nin şirketi Nuran Film hesabına çekilmiştir. Emel Özden bu filmde hiç bir fedakarlıktan kaçınmayarak soyunur ve adeta yataktan hiç çıkmaz, hatta Levent Çakır'ın da çıkmasına izin vermez ve muhtemelen filmin adının 'Bat Man' değil de 'Bed Men' olmasının nedeni bu yüzdendir. Bu durum daha çok çocuklara yönelik maceralarından bildiğimiz Bat Man karakterine 'Adult' bir hava katar.Fantastik Türk Sineması’nın Tehlikeli Kadınları bu saydıklarımızla sınırlı mı? Tabii ki değil. Biz sadece dönemin havasını solumak için geçmişe yaptığımız şu küçük yolculuğumuzda bu kadarına değinebildik. Kuşkusuz tümünü anlatmak gerek. Ama bu bol sayfalı bir kitabın sağlayacağı imkanlar dahilinde olacak bir şey... Bakarsınız bir gün bu da gerçekleşebilir ve biz de o muhteşem kadınlarla daha çok vakit geçirebiliriz...
Dipnotlar:(1) Feridun Kete Kımız Film'in sahibi olmanın yanısıra dönemin çocuk oyuncusu, günümüz sinema yazarı ve sinema programı sunucusu Ali Hakan (Kete)'ın babasıdır da.(2) Metin Yankı oynadığı birkaç filmden sonra, bir akrobasi gösterisi sırasında kaza geçirerek genç yaşta yaşama veda etmiştir.(3) Fantastik Türk Sineması için önemli sayılan bazı kayıp filmlerin bulunması ve izleyiciye kazandırılması, Ankaralı dağıtımcı sayın Cengiz Asena'nın elindeki 16 mm'lik kopyaları iyi saklayıp daha sonra yapımcılarının, yönetmenlerinin hizmetine sunmasıyla olmuştur. Örneğin Yılmaz Atadeniz'in Kilink İstanbulda gibi bazı filmleri bu arşivden çıkmış ve Türk sinema arşivine kazandırılmıştır. Cengiz Asena'ya bu vesile ile Türk Sinemasına yaptığı katkıdan dolayı teşekkür ederiz.(4) Genius'un maceraları 70'li yıllarda Çizgiroman olarak Jungla mecmuasının arkasında dolgu malzemesi olarak Savcı Gen Hippiler Arasında adıyla, Killing Fotoromanlarının başarısı sonrası eli çabuk yayıncı Bülent Hazer tarafından yayımlanan ve pek uzun ömürlü olamayan Sex Fotoroman adlı kitaplarda da fotoroman formatında, değişik tiplerin serüvenleriyle dönüşümlü olarak kısa bir süre yayımlanmıştır.(5) Killing (Kiling / Kilink) furyasında çekilen ve kaynaklarda adı bulunmayan ( ya da belirgin olmayan) bir Killing filmi de Kiling Sarışın Tehlike'dir. Yapım yılı belli olmayan bu filmi Yavuz Figenli yönetmiş, Oktay Gürsel, Aysel Tanju, Mine Soley, Oya Peri, Hüseyin Peyda ve Gönül Bayhan oynamışlardır. Kameraman Enver Burçkin, Yapımevi Ümit Utku'nun sahibi olduğu Kervan Film. Bu bilgiyi benimle paylaşan değerli dost Yener Çakmak'a teşekkür ederim.(6) Edwige Fenech'li ve Femi Benussi'li Dişi Tarzan filmleri için detaylı bilgi arayanlar 'Geceyarısı Sineması' dergisi, No: 16 / Kış 2003 sayısındaki, Kaya Özkaracalar'ın 'Edwige ve Femi'nin Dişi Tarzan Filmleri' adlı makalesine bakabilirler.
Gözleri Dört Defa Lacivertti Müjgan'ın
semtimizin, sevgimizin bir tanesiydin müjgan. saçları sırtına kadar sırma sırma dökülür, elleri ufacık, gözleri dört defa lacivertti. ve de her ne hikmetse o da bana gönüllüydü. öyle bir sevdim ki müjgan’ı, dünyamı şaşırdım, haddimi bilemedim, evleniriz gibi geldi bana. evimiz, yuvamız olur, ışığımız yanar, fakir soframız kurulur gibi geldi. sahil bahçesinde gazoz içerekten gizli gizli mal-ü hülya kurardık. sonrada çarşılara giderdik. eşya beğenirdik elden düşme; aynalı konsolumuz topuzlu karyolamız bile olacaktı. müjgan’ın her an her bi daim yanında olacaktım ama olmadı gitti. nereye mi ? paraya gitti abicim paraya...
Pulp Fiction / Replikas
fabienne: whose motorcycle is this?
Los Amigo'S Maradona
Copa Libertadores'de Boca Juniors gruptan çıkmak için ölüm kalım maçını oynadı.. Maracaibo'ya 3 attılar işi bitirdiler.. Tribünlerde Maradona.. Hala La Boca sokaklarında yaşayan, Buenos Aires'in arka sokaklarındaki o futbol aşığı çocuk..La Doce ile omuz omuza bağıran tribün neferi.. Hala aynı ruh.. Hala aynı doğallık.. Hala aynı içtenlik .. Futbolcuyken dünyanın en büyüğüydü , şuan tribünlerin en ateşli Barra Bravas'ı.. Yakışır.. Yakışıyor.. Futbolu bırakınca lüks localarda puro tüttürüp, tv'lere yorumcu olan eski futbol yıldızlarının yanında, çok daha anlamlı bir görüntü bu.. Takımı için tribünde haykıran bir futbol sevdalısı..Bayrak adam.. Endüstriyel futbola karşı günde üç öğün Maradona öneriyorum..
17 Yıl Önce Arjantin Copa America
Maskotlar
Euro88
Aşşağıda Koeman'dan bahsetmişken ; Koeman, Gullit,Rjkaard,Van Basten akla geliyor ister istemez.. tam 20 yıl önce , 1988 avrupa futbol şampiyonası.. Futbol daha bir futbol gibi..Maskotlar bile Barni(barniyi hatırlıyormusunuz, efsane maskot, top sektiren tavşan) kadar masum.. O yılın futbol devrimi , Total futbolla portakallara aitti.. Euro88'i Hollanda hariç başka bir takım kazansaydı futbol Tanrı'sı adaletsiz bir karar vermş olurdu.. O kadar keyif veren, öylesine güzel top oynayan , herkesin sempatisini kazanmayı başaran bir takım daha izlemedik turnuvalarda.. 88'in Hollanda'sı 20 yıl önce.. İzlediğim en iyi takımdı.. Futbolu bize sevdiren , oyunun güzelliğini, estetiğini, tekniğini hissettiren, skoru önemsemeden güzel oynayabilmek için oynayan ender takımlardan.. Unutulmaz..
Koeman Offline
Ronald Koeman Kral Kupasında Getafe'yi yenip kupa beyi olunca tarihinin en büyük krizlerinden birisini yaşayan Valencia'ya nefes aldırmıştı.. La Liga'da yaşadıkları kaosla birlikte teknik direktör kıyımına hız veren Valencia Koeman'a sabır gösterip önümüzdeki yıl için uzun vadeli düşünecek şeklinde bir beklenti İspanyol basınına hakimdi.. Kral kupasının esintisi hafif sürdü..Hoş sedalı meltem, deplasmanda Athletic Bilbao'ya 5-1 kaybedilen maç sonrası yerini kasırgaya bıraktı.. Koeman gönderildi.. Valencia ile yolları ayrıldı.. Son sözleri ;'' Kral Kupası şampiyonluğu yaşadığı İspanyol ekibinden gururla ayrıldığını'' belirtmek oldu.. Futbolcuyken onun gibi frikik atan, her serbest vuruşu insanüstü vuruş tekniği ve kendine özgü tarzıyla gole çeviren bir adamdı.. Bayıla bayıla izlerdik.. Gullit, Rjkaard, Van Basten'li yılların Hollanda futbol devrimi ve Total futbol ekolünün Kült figürlerinden birisiydi.. Teknik adam olarak seyyah oldu.. İstikrar yakalayamadı.. Belkide Valencia doğru tercih değildi.. Söz açılmışken ; mazisini arayan takımlar kervanına katılan Zaragoza ve Valencia'nın bu seneki La Liga performansları tez konusu olmalı, ayrı bir başlık altında büyük puntolarla incelenmeli.. Blogda bu konuya değineceğim..
Spagetti Sen Bizim Herşeyimizsin
Spagetti ayrı bir kültürdür..İtalyan mutfağı sevenler için ; Pizza , Lazanya, Fetucini,Risotto,Sarımsaklı Ekmek vs gibi olmazsa olmaz elemanların başında gelir.. Spagetti'yi efsaneleştirenbinbir çeşit sos çeşididir..:Herkes damak zevkine elindeki malzemenin çeşidine göre makarnasını lezzetlendirmek için farklı kombinasyonlar deneyebilir..Ben karmakarışık sosumla kendi tarifimi vereceğim..Bu sosta ; mantar, mısır ve kaşar peynir kritik aktörler.. Favorim artık tamamen bu sos oldu..Kendi emeğim olduğu için sahipleniyorum bu sosu.. evde kendi hazırladığım sosun tadını dışarda bulamıyorum.. Ne kıymalı Bolognese'ye , ne klasik eritilmiş kaşarlı kombinasyonlara, ne ketçaplı çeşitlere benziyor.. Uydur uydur ipe diz cinsinden ama başkasına Spagetti sosu hazırlatmamak gibi bir takıntım var..Biraz zahmetli hazırlaması uzun ama o eşsiz spagetti lezzeti için sabretmeye değer.. Elde varsa malzeme ; Sosis, sucuk , salam üçlüsü çok çok ince biçimde zar misali kesiliyor , domates , beyaz soğan , kuşbaşından bile ufak doğranmış sivri biber ve çok çok az salça , göz kararı zeytinyağı damlatılarak eritiliyor.. Oluşan domates sosun içine ; doğradığımız salam sucuk ve sosisi atıyoruz.. Üzerine konserve mantar ve kaşarı karıştırarak ayrı olarak pişirdiğimiz ve başlı başına bir lezzet deryası olan , sos harici ayrı bir yemek türü olarakta tüketilebilecek kaşarlı mantarı karıştırıyoruz.. Salam, sosis, sucuk çok ince kesildiği ve pişerken soğanla birlikte ölmeye başladığı için estetik görünüm olarak 10 numara bir sahne çıkıyor ortaya.. Lezzeti sonuna kadar hissediyor damağınız , kaşarlar eriyince mantarla birlikte sucuk ve salamla raks ediyorlar tavada.. Tüm malzemeler sosa karışıyor ama görüntü kirliliği yaratmıyorlar.. Sucuk içerisinde bulunması muhtemel sinirler ve yağlar ağzınıza takılmıyor .. Toparlarsak ; kaşarlı mantar ızgara , sucuk , salam , sosis, bolca domates , saf doğal zeytinyağı , yeşil biber , soğan , 2 bardak su ilave edilerek karıştırılıp pişirilirken, bu karışımın üzerine ; nane , kekik , fesleğen , maydanoz , sumak , kırmızı pul biber , tuz , karabiber varsa meksika usulü makarna soslarının baharatları katılıyor ve karıştırılıyor.. Konserve mısırla süslenerek erimiş kaşarla birlikte servis ediliyor.. Elde tüm malzemeler olunca çok tehlikeli bir lezzet karışımı bu ..İsteyen üzerine, pişirilme aşamasında bir parça şarap ekleyebilir.. Makarna mutlaka İtalyan olsun alırken dikkatli seçin..Zor bir şey değil piyasada bir sürü italyan spagetti'si var..Haşlarken sıvı yağ atmayı unutmayın..Kararınca sıvı yağ makarnayı yapışmaktan ve sertleşmekten kurtarır. Birde Makarna diri olmalıdır.. Diri olması için haşladıkdan sonra soğuk suyun altında yıkayın makarnayı.. sonra pişirin.. Ben spagetti'yi pişirmeden önce haşlama sonrası mutlaka soğuk suyun altında kısa bir süre dinlendiriyorum çok daha güzel oluyor.. Afiyet olsun..
21 Nisan 2008 Pazartesi
Del Piero Resitali
Juventus Serie A'Da sona yaklaşılırken Şampiyonlar ligine katılmayı garantiledi.. Del Piero hat-trick yaptı.. Deplasmanda Atalanta'yı 0-4 gibi net bir farkla geçtiler.. Şike krizi, Serie B 'ye düşüş macerası, silinen puanlar derken kendilerini toparladılar.. Ve Şüphesiz İtalyan futbolunun en büyük oyuncusu Del Piero.. Bu haftaki hat-trickle birlikte Serie A'da 150 gole ulaştı.. Yıllardır bu adamı canlı canlı izleme şansına sahibiz.. Yıllanmış şarap misali yaşlandıkça devleşiyor..Bizden önceki nesillerden ; Pele'yi, Cruyf'ü , Sokrates'i dinleyerek büyüdük.. Gelecek nesillere Del Piero'yu anlatacağız..
20 Nisan 2008 Pazar
PSV Şampiyon
Şampiyonlar liginde tel tel döküldüler.. Uefa'da İtalya'nın mor menekşeleri Fiorentina karşısında tutunamadılar elendiler ama Hollanda ligini kazanmayı başardılar.. Bugün deplasmanda Vitesse Arnhem karşısında Lazovic'in golü ile 1-0 kazanıp şampiyon oldular.. Ajax ; Huntelaar, Rommedahl, Kennedy, Suarez, Perez, Heitinga, Davids gibi yıldızlar karmasıyla PSV'yi geçmeyi başaramadı.. Seneye Van Basten kurtarıcı olarak Amsterdam Arena'ya geliyormuş..PSV cephesinde; Lazovic, Koevermars, Farfan, Simmons, Afellay çok büyük isimler olmasalar bile takım uyumu ve disiplinle PSV'yi zafere taşıyan sezonun kahramanlarıydı.. Son haftada; Excelsior Heerenveen deplasmanında 5-0 mağlup olup ikinci lige düştü.. Hollanda liginde Play - Off sistemi var.. 2, 3, 4, 5. sırayı alan takımlar (Ajax, NAC Breda, Twente ve Heerenveen) Şampiyonlar Ligi mücadelesi verecek.. Feyenord ligi 6. sırada bitirdi Uefa kupasının Play-Off'una kaldı.. Klaas Jan Huntelaar 33 golle sezonu gol kralı olarak kapadı.. Düşme hattında ise Play-Off öncesi normal sezon sonunda ; VVV Venlo ve De Graafschap . ligden gelecek 6 takımla yükselme play-off'unda ecel terleri dökecek.. Bu Play-Off sistemi ilginç bir sistem.. Hollanda'dan sonra Belçika'da ligini aynı modele döndürdü.. Türkiye için düşünülebilir mi? uygulanırsa heyecanı canlı tutp iddianın sürmesi nedeniyle her sezon gündeme gelen şaibe şüphesini ortadan kaldırır mı? hak mıdır? hakkan mıdır? tartışmak lazım boş bir vakitte..
3 Güzel Ürün
Kral Çıplak
Sezon boyunca La Liga'da kaosun merkezi Katalanya'ydı.. Barcelona; Rjkaard'ın medyayla ve futbolcularla bitmeyen polemikleri, teknik yönetimdeki koordinasyon krizi, Messi'nin sakatlığı, Henry'nin kayıpları oynaması, haftalarca yedek oturan sonrada kadro dışı kalarak gönderileceği kesinleşen Ronaldinho krizi derken ,lider Real Madrid'in inanılmaz puan kayıplarına karşın bitime çok az bir süre kala ikinciliğide kaybetti..Önlerinde belkide tek hedef olarak kalan şampiyonlar ligi yarı finalinde rakipleri kendilerinin tam tersi şekilde harika bir performansla dünya futbolunu silkeleyip atan Sir Alex Ferguson yönetimindeki Ronaldo'lu Manchester United olacak.. Düşünmeleri gereken böyle büyük bir engelin stresinin üstüne La Liga'da skandal performans takımı orta yerinden çatlatmış gibi.. Her büyük takım düşüş yaşayabilir, istikrarsızlığa saplanıp krizler yaşayabilir ama büyüklüğü çapı Barcelona boyutunda olunca işler değişiyor.. La Liga'da son 3 maçından galibiyet çıkaramayan Barcelona, Oynadığı son 7 maçta sadece bir kez 3 puan sevinci yaşayabilmişti.. Dün gece Katalanya derbisinde Espanyol ile golsüz berabere kaldılar, galibiyeti iyice unuttular , kazanma geleneklerini kaybettiler.. Yönetim ısrarla kol kırılır yen içinde kalır diyerek Kral'a elbise dikmeye devam etti, dün gece 100 bini aşkın insan İspanyol futbol kültüründeki geleneğin , istifa ritüeli gereği beyaz mendillerini sallayarak yönetimi istifaya çağırırken , gerçek iyice su yüzüne çıktı Nou Camp'da gecenin melodisi ; ''Kral Çıplak'' ...
El Turco Sahnedeydi
La Liga'Da bu gece Villarreal yeniden ikinci.. Nihat 1 gol 1 asist..Böylece Villa'nın El Turco'su La Liga'da 15 gole ulaştı.. Dile kolay..Barca'nın dün akşam Espanyol karşısında aldığı beraberliğin ardından ikincilik için mutlaka kazanılması gereken maçta Valladolid'i sallayan adam yine o oldu.. 15. dakikada rakip ceza sahasında yaratıcılığını kullandı kendi oluşturduğu pozisyonu gole çevirdi.. 46. dakikada Cazorla'nın attığı ikinci golün de asistini yaptı. Villarreal La Liga'nın bu yıl en büyük bombası olurken takımın en çok gol atan oyuncusu El Turco, darısı haziran ayına, milli takım formasıyla euro-2008'e ..
Bayern Münih Kupayı Kaptı
Bundesliga'da kurduğu hegemonya ile ligi domine eden , Uefa kupasında Getafe dramıyla yarı finali yakalayan Bayern , Almanya kupası finalinde;'' bir zamanlar fırtınalar estirirdi şimdi yerinde yeller esiyor, sahi bi Dortmund vardı noldu bu takıma be abi'' nameleriyle arkadaş arası futbol muhabbetlerinde, mazisini arayan takımlar başlığı altında, anar olduğumuz , nerdeyse nostalji olan Borussia'yı 2-1'le geçti.. Bayern'in gol makinası Toni'nin 11. dk'da attığı gol , ilk yarının skorunu tayin ederken ikinc yarıda Borussia Dortmund, aradığı beraberlik golüne ancak 90+2'de ulaştı. Hırvat Petric'in golü maçı uzatmaya taşıdı.Uefa kupası çeyrek finalinde tarihe geçen arşivlik maçın uzatmasını Getafe deplasmanında kazanmayı bilen Bayern için uzatmaya giden maçlarda problem olmasa gerek.. Kupa finalindede aynı kural işledi. 103. dakika Podolski'nin şutuna dokunan yine Luca Toni: 2-1.. Bayern Munich kupayı müzeye taşıdı taşımasına ama, Luca Toni bu alkışlanası insanüstü performansını ve gol oranını neye borçlu diye sorası geliyor insanın.. Bir adam her maç en az 2 tane gol atar mı? kardeşim..Bu yıl Uefa ile birlikte 3 kupaya koşan Bayern Münih, Frank Ribery ve Luca Toni'ye sahip olmasaydı bunları başarabilir miydi? sorgulamak lazım.. Günümüz futbolunda yıldızların bireysel yeteneklerinin kollektif oyunun , takım koordinasyonunun önüne geçtiğine çok nadiren rastlıyoruz ama endüstriyel futbolun yok etmeye başladığı yıldız kavramı ; Ribery ve Toni ile Bayern'de yeniden can buluyor.. İki oyuncu bireysel yetenekleriyle koca bir sezon takımı sırtladılar.. Maradona'nın mars reklamlı formasıyla tek başına şampiyon yaptığı Napoli mucizesindeki rolüne benzer bir role bürünmüş durumda Ribery ve Toni isimleri..Elbette Bayern ile Napoli'nin durumlarını kıyaslamıyorum , saha içinde yıldızların aldığı insiyatif ve sağladıkları katkı payının büyüklüğü bakımından benzeşmeyi vurguluyorum..O yılların Napoli'si için Maradona neyse, bu sezonun Bayern'i içinde Frank Ribery ve Luca Toni odur.. Meraklısı için kupa finali notları; Belarus vs Türkiye hazırlık maçında sakatlanan Hamit Altıntop oynamadı , Bayern 13. defa Kupayı kazandı ,Borussia Dortmund'da 108. dakikada Blaszczykowski kırmızı kart gördü..
As Roma'da Pil Bitti
Blogda sık sık bahsetmiştik.. As Roma bu sezon avrupa futboluna damga vuran ekip oldu.. La Liga'da Spalletti yönetiminde futbol ihtilali yaptı.. Mevcut kadrolarının şampiyonluk yarışındaki rakipleri İnter'e göre darlığına rağmen kendilerine özgü geliştirdikleri taktik dizilişi, kaptan Totti ve Vucinic'in performansları ,önce savunma sonra gol mottolu defansif SerieA ekolüne göre göze hoş gelen, atak oynayıp öncelikle golü düşünen futbol anlayışları ve bitime yaklaşırken canlı tuttukları şampiyonluk umutları bu yıl İtalya liginin erkenden kapanıp marka değerini düşürmesini önledi ve Roma yarışa renk katarak ligi canlı tuttu. Ancak şampiyonlar ligindeki Manchester United eşleşmesinin yorgunluğu, lig maratonunda kısıtlı kadronun sakatlanan Totti yerine alternatif üretememe sorunu , tüm sezon iki kişilik koşan oyuncuların yavaş yavaş pilinin bitmeye başlaması ve belkide konsantrasyonu canlı tutamama sorunu.. Roma dün kendi evi Olimpico'da lig sonuncusu Livorno ile 1-1 berabare kalarak farkı 2 puana indirme şansını elinin tersiyle itti.. İnter bugün kazanırsa şampiyonluk yolunda rahatlayacak .. Roma için istikrar korunursa önümüzdeki sezona taşınacak umutlar canlı kalabilir.. Şampiyonlar ligi ve uzun maraton için doğru transferleri yapmaları şartıyla.. As Roma'yı bu yıl şampiyonluktan ; Ac Milan, İnter veya Juventus gibi büyüklerle oynadıkları maçlar değil, Dün gece berabere biten Livorno maçı gibi altlarda can çekişen takımlarla oynadıkları maçlar uzaklaştırdı diyebiliriz.. Dün geceden sonra İnter 33 maçta 75 puanla lider , Roma 34 maçta 72 puanla ikinci..
19 Nisan 2008 Cumartesi
İnternet 2 Projesi
Teknoloji aleminin son dönemlerdeki en büyük tartışmalarından ve beklentilerinden birisi bu konu..Çok sayıda teori mevcut..Somut gerçek; Şu anda kullandığımız internet altyapısı yakın bir gelecekte çökecek veya çökebilir..Şu anki şebeke de kilometrelerce bakır kablo ile bir yere kadar. bunların yerini fiber kablo aldığında herşey değişebilir ama nasıl..‘Grid’, bilgisayarların işlem ve veri depolama kaynaklarını, internet üzerinden paylaşmalarını ve onbinlerce, yüzbinlerce, hatta milyonlarca bilgisayarın, tek bir süper bilgisayarmış gibi çalışmasına imkan veren bir ağ teknolojisi olarak süper hızlı internet yani mevcut internet sistemini çökmesi durumunda alacağı isimle ''İnternet 2'' bir çözüm yolu olarak sunuluyor..Tabi bu sistem devreye girerse uzunca bir süre kullanıcılar için değil araştırmacılar için geçerli olacak..Kimbilir belki bir sabah uyandığımızda sigaramızı kahvemizi alıp bloga iki satır bi şeyler karalamaya girelim derken internet'in fişinin topyekün çekilmiş olduğunu görürüz.. Önce Youtube yasağı , Google Groups engellemesi gibi Türkiye'ye özgü kötü bir şaka sanar sonra gerçeği anlar, laptopları camdan aşşağı atarız..Buda bir teori neden olmasın..Herşeyin bir sonu var belki sonsuz sandığımız internetinde vardır..Konuyla ilgili İsviçre’deki Avrupa Nükleer Araştırma Merkezi yani CERN; Grid ile birlikte geniş band sayesinde yakın gelecekte film, müzik ve resim dosyaları saniyeler içinde indirilebileceğini söylüyor.. Bindik bir alamete gidiyoruz kıyamete..